Son Haykırış

Kocaman bir hastana ve her bölümünde ayrı acıların,feryatların,umutların,umutsuzlukların yaşandığı, kimsenin kimseden haberinin olmadığı ayrı bir dünyadır.Gecesi gündüzü her an süprizlerle doludur. Siren sesleri ile gelen ambulanslar, helikopterle gelen hastalar, ya da gönderilen hastalar, trafiği öyle yoğundur ki hep koşuşturmalar içindedir beyaz ya da renkli kıyafetlerle oranın kurtarıcıları.Ameliyathaneler de kaynak makinası ile teknisyen, (et kıyma makinasını keser),cerrah kopan parmakları toplayıp tekrar dikmek için var gücü ile çalışır,diğer bölümün de doğum yapan bir anne ile bebeği kurtarma telaşında olanlar, diğer bir bölümde  kopan bacağı tekrar birleştirme telaşında olan ekip,diğerinde teşhisi konamamış bir hastanın karnını açıp bakılması şart olan birinin hastalığının adını koymak için meraklı bakışlarla bağırsaklarının dışarı boşaltılmış içini santim santim tek tek incelenenbir insanın başındaki telaş, işte apandisiti patlamş genç bir çocuğu ameliyathane kapısına doğru sedye ile hızla götüren bir görevli,Ameliyathanenin her odasında ayrı bir çalışma kapalı kapılar ardında waşington diyorum 🙂 Servislerde ayrı  ayrı farklı sıkıntılar kimisinde nefes alamayan birinin bir taraftan damarından ilacı verilirken, bir tarafından oksijen vermeye çalışan kişinin aceleli hali, hafif sakalı,güler yüzü ile yetmiş yaşlarındaki hastanın uğraşmayın size zahmet verdim ben zaten öleceğim sözlerinin hasta odasında ki yankılanan sesi, hemşire elindeki enjökterdeki elini bu sevecen hastaya nasıl ?söz amca biraz sonra rahatlayacaksınız diyerek iğneyi yavaşça hastanın damarına batırıp ilacı yavaş yavaş damara akıtışı,ilacın bitiminde tebessümle hastanın yüzüne bakıp, işte bu kadar deyip hastaya umut veren sözleri söylemesi ve bir başka hastaya gitmek için odadan çıkmak üzere ayağa kalkıp odanın kapısına doğru yürümesi,daha hasta odasından çıkmadan biraz önce ben öleceğim uğraşmayın diyen yüzü sevgi  ile dolu hastanın söylediği gibi o an ölmesi, yanındaki hastanın amca öldü diye bağırması ile hızla arkasına dönüp olayı görmesi.O an hemşirenin içinde ince bir sızı ile şimdi konuştum,daha yeni ilacını yaptım,henüz odasından çıkmadım diyerek hayıflanması ile yeni görevine adapte olması,kontrolu,doktoru çağırması ve hastanın morga gönderilmesi.Azrail bazan öyle gelir koca servisi dolaşır bir kaç saat içinde bir bakarsın ki morga sedye ile taşınanlar sıra  bekler olur.Hep bir koşuşturma vardır, herkes telaşlıdır, bazan yeni personel alınır, hemşire personele kağıtları eline uzatır, laborutuvara git iki tane tüp al der,aynı anda labarutuvar görevlisi tanıdık bir arkadaşın geçtiğini görür yanında tüp var mı diye sorar o da evet var der,iki tane verir misin der, o da cebinden çıkarıp uzatır, personele döner kağıtları ver, gitmene gerek kalmadı deyip kağıtları elinden tekrar geri alır, personel büyümüş şaşkın gözlerle bakar hemşirenin elinde ki iki küçük cam boruya , şaşırmıştır. Aradan bir süre geçer yeni personel eskimiştir artık tedirginliği ,çekingenliği kalmamıştır, hemşireye itirafını yapar, biliyor musun hemşire hanım bana o gün hani kağıtları elime verip laborutuvara git tüpleri al demiştinya, o zaman öyle çok kızmıştım ki size kocaman iki tüpü (mutfakta kullanılan)nasıl taşıyacağım diye düşünüyordum ki siz elinizde ki iki cam tüple yanıma gelip kağıtları ver senin gidip tüp almana gerek kalmadı deyip kağıtları aldığında elindeki tüplerden getireceğimi anladım. İyi ki Mürsel abi cebinde tüple servisin önünden geçti, yoksa rezil olacaktım dediğinde kahkahaların etrafı çınlatması, başka yeni bir personele hemşire git faraşı al şuradaki pislikleri topla dediğinde personelin faraşı talaş anlayıp, kendince bildiği marongoz talaşını ben nerden bulacağım deyip içinden sinirlenip kendi bildiğince pislikleri temizleyip için için hemşireye diş bilemesi, aradan zaman geçipte faraş kelimesinin çöp toplama küreği olduğunu anlaması, hemşireye biliyor musun sen bana faraş dediğinde sana öyle kızmıştım ki marongoz talaşını ben nereden bulacağım deyip öfkelenmştim, hemşire alışık böyle olaylara,gülerek evet ilk işe başlama anında böyle şeyler olur deyip hoş görü ile bakması,personelleri severdi çünkü onların hem çalışıp hemde hergün yeni şeyler öğreneceklerini bilirdi, zaman gerek derdi, onlarda öğrenecekler,yeni kelimeleri, anlamlarını, kendiside öyle değilmiydi,yaşam boyunca hep yeni birşeyler öğrenilecekti.İşte servisin birinde koşuşturmalar öyle çok ki odalara girip çıkanlar arılar gibi,bir odada daha on dokuz yaşında güzel mi güzel etrafını doktorlar sarmış, hemşire elindeki enjektörü genç kızın kolundaki damara batırmış, ağır ağır ilacını damara akıtıyor, genç kız ölmek istemiyorum Allahım, çok gencim, yaşlılar var onları al diyor tek söylediği bu sözcükler, dili yavaş yavaş sanki şişiyor,ağzına sığmaz oluyor, gözlerini tavana dikiyor, gitti feryatları odayı kaplıyor,evet çok gençtiAllah gence yaşlıya bakmıyor,istediğini alıyordu.Dört gün önce gece mide kanaması ile gelmişti,tahlilleri hemen yapıldı, ilerlemiş son safhasında kanserdi,servisde çalışan herkes öğrenmişti bir tek genç kız bilmiyordu,ailesine durum anlatıldı, baba şokta nasıl olur diyordu, nasıl olur, buraya teyzesine tatil için bir hafta önce elimle arabaya bindirip gönderdim, döndüğünde kızıma araba alacaktım,içi acıyordu.Genç kız bir buçuk yıl önce aşık olduğu arkadaşından zorla ayrılmıştı,erkektarafı bu kızı alamassın akrabamızın kızını alacaksın diye ayırmışlardı, genç kızın acısı içine çöreklenmiş, bir buçuk yıl içinde kanser olup işte bugün son nefesini vermişti.Ben çok gencim Allahım ,ölmek istemiyorum, yaşlıları al diye feryatlarının yükselmesi,yaşayamamıştı, sevdiğine kavuşamamıştı,sevdiği mi? kimbilir?Bende hep merak ediyorum, leyla gibi çöllerde mi, mecnun gibi mecnun mu oldu?Koca taş binaarın bir birine eklenmiş duvarlarının arkasında her saniye farklı yaşamların var olduğunu düşünmeden geçeriz,hele hastane bahçesinde bekleyenlerin yanına yaklaşıp sorduğumuzda,bir sor bin ah işit,herkesin ayrı bir derdi, ayrı bir acısı vardır, sonra düşünürüm. Halimize şükretmek için gezmeli, dolaşmalı,görmeliyiz ,dünya hep dönüyor, dünya ile birlikte,yaşamlarda aynen hep dönüyor, sanki dünya yuvarlak ağzı yarı kapalı bir kavanoz içinde insanlar dolu, kavonoz dünya döndükçe insanlar içinde çalkalanıyor(her ne kadar dünyanın üstündeyiz desekte:) ,çalkalanan kavonoz dünyanın içinde ki insanlaryaşam hem çok kolay, hem çok zor,sonunda varız, yaşayacağız, göreceğiz, sabredeceğiz, sırası gelen için kavonozun kapağı aralanacak,dönen kavonoz dünyadan dışarı fırlayacak, kimi hızlı, kimi yavaş,ama sırası gelen kavonoz dünyadan uzay boşluğuna ruhu, cesedi de toprağa düşecek, yaşadığımız güzelliklere şükredelim, sıkıntılarımızdada sabredelim, çünkü bunun başka yolu yok.

Paylaşmak güzeldir

“Son Haykırış” için bir cevap

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Süre doldu. Lütfen kodu yenileyerek tekrar yazınız.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.