Banyomuz çok güzeldi ama kullanacak suyumuz yoktu 🙂 Çünkü ev sahipleri kendilerine yetecek kadar sularının olduğunu söylemişlerdi. Yıkanmasak ölmeyiz ya, ama bebeklerimiz, küçük çocuklarımız hiçte öyle söylemiyorlar. Altlarını kirletenler, üstlerini kirletenler, sanki kirletme yarışı düzenlenmiş, anneler kirlileri çıkartıp poşete dolduruyorlar, her köşede kirli çamaşır poşetleri sanki annelerle alay edercesine gözlerine gözlerine bakıp nanik deyip ellerini burunlarına koyup, göz kırpıyorlar. En kısa zamanda bir yerlerden su bulunmalı ve bu nanik yapan kirli poşetlerinin içindekileri yıkamalı ki nanik yapan poşetlerin burunlarındaki elleri bir an önce burunlarından yanlarına düşsün. Anneler gerilmeye başladı, etrafta kokular yavaş yavaş hissediliyor, çocuğu olmayan anneler burunlarını tutuyorlar, ortalık gerilmeden çözümü erkekler aradılar buldular. Şükürler olsun. Köyde bir Türk inşaat şirketi şantiyesi varmış, onu bulmuşlar. Sevinçle geldiler. Su bulduk, herkes kirli çamaşırlarını eşlerine versin birlikte erkekler gidip şantiyedeki banyolarda yıkayacağız dediler. İşte eşlerimizi bir kez daha sevdik o zaman. Kadın işi demediler, biz bir aileyiz dediler. Kötü gibi görünen bir olayda eşlerin birbirine bağlılıkları özverileri, dayanışmaları ortaya çıktı. Erkekler şanslı, hem banyolarını yaptılar, hemde çamaşır yıkamayı öğrendiler. Kadınlara su yok onlar kirli yaşayacaklar bir süre daha. Dört yaşında bir kız çocuğumuz var ve doğum günü. Pasta alacak ya da yapacak imkanımız yok. Herkesin keyfi kaçmış durumda ama biz Türk’üz çareler tükenmez, onada elbet çare bulacağız, küçük kızımızı mutlu edeceğiz, bizlerde mutlu olacağız. Gelirken getirdiğimiz erzaklarımızı şöyle bir karıştıralım bakalım, nelerimiz varmış dedim. Çocuklar ve bebekler için dikdörtgen bisküviler, küçük tek kişilik bir kaç çeşit reçellerimiz, pet bardaklarımız var. Oh bayağı zenginiz 🙂 Tabaklara bisküvilerimizi azar azar koyduk, reçelleri sulandırıp meşrubat yaptık, meydana kendimizce hazırladığımız bir masa koyduk. Herkes masanın etrafına sıralandı happy birth day şarkısını söylemeye başladı.Küçük kızımız mutluydu, doğum günü unutulmamıştı. Herkes onu seviyordu. Yıllar geçti, o küçük kızımız büyüdü, ne zaman eski günlerden bahsetsek, gözlerinin içi parlar, teyzem sen eşi bulunmaz birisisin, o doğum günümü hiç unutmayacağım, en güzel doğum günümdü, o yokluğun içinde bile beni mutlu ettiniz der . Orada kaldığımız sürece televizyon yok. Radyolar çekmiyor, gece belli bir saatte belli frekanslarda kulağını radyoya dayayıp zorla duyabildiğin TRT radyosu var sadece. İşte o radyodan gelişen durumları takip etmeye çalışıyor erkekler. Duruma göre dağ köyünden merkez şehre ineceğiz. Zaman geçmek bilmiyor, gelirken tavla, oyun kağıtları getirilmiş, birileri koymuş eşyalarının arasına. İyi ki koymuşlar, sıra ile herkes tavla ya da kağıt oynuyor. Ben tavla oynamayı bilmezdim, orada çok iyi tavla bilen bir arkadaş öğretti buradan kendisine teşekkürlerimi sunuyorum. Acemi şansı derlerya işte bende bir defasında acemi şansımla kendisini yenmiştim 🙂 Olmaz yahu, ben öğrettim, beni yendin deyip tatlı kızgınlığını her zaman teşekkürle hatırlarım güzel insan. Tam bir hafta aynı kaderi paylaştığım güzel insanlara sevgiler. Hepimiz farklı yollara, yaşamlara gittik ama o günler hepimizin içinde bir yerlerde saklıdır biliyorum.
Evet o küçük kız büyüdü kocaman oldu ve hala en güzel doğum günü olarak 4. yaş gününü hatırlıyor. Tekrar ve sonsuz kere teşekkür ederim Teyzemm iyi ki vardın ve bana o güzel partiyi yaptın…
Tavla öğreten babam mıydı? Elektronik tavlası vardı oynuyodunuz 🙂