Savaş (Bölüm 3)

Şehrin tam merkezindeyiz, yollar askerlerle dolu, adım başı aramalar, sorular. Libyada dünyanın farklı ülkelerinden, farklı kıyafetlerle, farklı renklerde, farklı  lisanlarda, farklı dinlerde insanları her yerde görürsün. İşyerlerinde, marketlerde, sokaklarda çok doğaldır, hiç kimse kimseyi yadırgamaz. Birlikte çalışırlar, birlikte sohbetler ederler. Ne güzeldir o, farklı ülke insanlarının ortak dilde birleşme çabaları ile konuşmaları 🙂 bilen, anlayan, bilmeyene ,anlamayana çeviriler yapar. Dünyanın neresine  gidersen git  iyi, güzel niyetli insanlar birbirini buluyor, dostluklara koşuyorlar. İşte şimdi bizim gibi farklı kıyafetli, lisanları, renkleri farklı bütün insanlar bir yerlere hızla gidiyor kimi yaya, kimi koşarak. Kiminin arabası, kiminin üstü aranıyor. Bu karmaşanın içine bizim konvoyumuzda karıştı, nasıl çıkacağız bakalım? Şehir dışına bir çıkabilsek, şehir dışındaki yollar nasıl henüz onuda bilmiyoruz. Dura kalka, arama, sorgulama birer birer aşıyoruz. Şehir dışına çıkıyoruz diye biraz sevinç, biraz umut sabrediyoruz. Sabretmekten başka çaremiz var mı ki? Nihayet şehir dışına çıktık, konvoyumuz durdu, yolu bilen kimse öne geçsin onu takip edelim, aramızda mesafelerimizi koruyalım, birbirimizi kaybetmeyelim, herhangi bir durumda birbirimizden haberimiz olsun denildi, tekrar arabalara binildi. Deve katarları, tren vagonları gibi sıralandık gidiyoruz. Şehirden yavaş yavaş uzaklaşıyoruz, uzaklaştıkça, uçsuz bucaksız bir tek ağacın görünmediği çölde değil,yeşil alan da değil, kuru topraklarla çevrili alanlardan gidiyoruz. Fakat gittiğimiz yoldan bize karşı gelen sıra sıra yeşil, üstleride yeşil çadır örtülerle kapalı askeri kamyonlar sıra sıra dizilmişler üstümüze üstümüze geliyorlar, sayısı belli değil. Aman allahım biz nereye gidiyorduk? Yolumuz yavaş  yavaş yokuş olmaya başladı, sanki dağa çıkıyorduk. Gideceğimiz yer nasıl bir yerdi? Gideceğimiz yere yaklaştıkça askeri kamyonlar çoğalıyordu. Neresiydi burası? Doğru yere mi gidiyoruz kuşkusu başladı hepimizde. Yüksek bir dağın tepesinde yolları taşlı topraklı bir köye geldik, gideceğimiz evi sorup öğrendi erkekler. Yolda gördüğümüz askeri kamyonların buradan geldiğini gördüklerini, burada askeri kamyonlarının ne işi oduğunu sordular. Çünkü ABD merkezi bombalamıştı dün gece. Evet dediler olaylar orada oldu ama burası Askeri cephanelik merkezidir, o gördüğünüz askeri kamyonlarda buradan merkeze cephane götürüyorlar. O an hepimiz birbirimizin yüzüne şaşkınlıkla baktık. Ne yapmıştık biz? Yağmurdan kaçarken doluya mı tutulmuştuk? Başka çaremiz yoktu. Yüz elli kilometrelik yolu gelmiştik. Çocuklarımızın hali malum, arabayı kullananların hali malum, hem geriye nereye gidecektik? Kaderimize razı olmalıydık, olan olmuştu. En azından bir evimiz olacaktı bir sürede olsa. Evimiz diyorum, ortak paylaşma, dayanışma, güçlü kalma savaşımız başlıyacaktı. İlk iki sınavı başarı ile vermiştik. Şimdi yeni bir sınavı daha yaşıyacaktık. Sınav diyorum çünkü yaşam sınavıydı bu yaşadıklarımız. 4.bölümde devamı…

Paylaşmak güzeldir

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Süre doldu. Lütfen kodu yenileyerek tekrar yazınız.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.