Baba Beni Sevsene

Her çocuğun bir babası vardır. Kimi adını, kimi resmini, kimi kendini bilir kimileride hiç birini bilmezler, ama sonuçta her insanın bir babası vardır. Benim tek bildiğim Kuranda yaradanın bildirdiği Adem, Havva birde Iysa(isa)  nın babası yoktur. Yaradan onlar için Kün dedim(ol) der. Meryem(Maria) Iysa a.s. ı dünyaya getirme anında çok utanmış, herkes ne der korkusu ile sıkıntılı günler geçirmiştir. Yaradan onu teselli etmiştir, üzülmemesini söylemiştir. Kuranda biz insanlara verilen bilgilerden öğrendiğimiz.Fakat şimdi ilk okula gitmeden bir insan nasıl oluyor sorusunu çocuklar öğreniyor, büyükler hayli hayli biliyorlar. Doğan çocukların toplum içinde bir sıkıntıları var , dile getirilmesede gizli gizli kanayan yaralar diyorum ben buna. Önceleri bunlara dikkat edilmiyor sanki normalmiş gibi, yıllar geçtikçe, çocuklar büyüyüp, akılları erdikçe, bilgilendikçe niçin sorularını önce kendilerine sonra çevresindekilere sormaya başlıyorlar. Çocuklarla, çoğunluk baba ile iletişim bozukluğu. Niçin  diye sormaktan çok, nasıl bunu yok edebilirizin cevabını aramalıyız diye düşünmeden edemedim. Eskiden anneler dışarıda çalışmadıkları zamanlarda çocukları ile bire bir evde  bütün gün iletişim halinde olabiliyorlarmıydı? Tarlası, bahçesi birde çok çocuğu varsa  zordur diye düşünüyorum. Büyüklerimizden dinlerdim çocukluğumda. Sizler şanslısınız derlerdi, bizler çocuklarımızı tarlalarda, bahçelerde doğururduk, tarlanın bir başına çocuğu yatırırdık, çapalayarak tarlanın öbür başına giderdik, tekrar döndüğümüzde, çocuğumuzu emzirirdik, tekrar yatırır yine akşama kadar git gellerle çocuğu büyütürdük. Allah koruyormuş derdim içimden, yılan, çiyan börtü, böcek, öldürmeyen Allah öldürmüyor demek ki. Babalar ne yaparlardı diye sorardım büyüklerimize, hepsi ayrı ayrı şikayetlerle, bir söyler, bin ah ederlerdi. Çocuktum, ama, büyüklerden yaşamları ile ilgili anlattıklarını dinlemeyi seviyordum. O zamanlar öyle internet, romanlar, hikaye kitapları herkesin elinin altında olmazdı. Bizlerde bu hikayeleri bire bir gerçek ağızlardan dinleme şanslarımızı kullanırdık.Okuma yazmaları olsaydı, birde bilgileri olsaydı, kimbilir ne çok hikayeler yazarlardı, şimdide bizler okurduk.Onlar yazamadılar, ama bizler yazabiliriz dinlediklerimizi.Babalar, anneler şimdi çoğu eğitimli ama yine çocukları ile iletişim bozukluğu devam ediyor, neydi eksik olan. Bilinç, eğitim tamamlanmıştı, hatta konfor diyebileceğimiz, lükslerimizde artmıştı.Kreşlerde, yuvalarda, okullarda, yurtlarda çocuklarımız. Hala çocuklar babaları ile bilhassa konuşmakta, paylaşmakta, sıkıntı yaşıyorlardı. Beni anlamıyor, beni dinlemiyor, benimle ilgilenmiyor diye şikayetler kulaktan kulağa dolaşıyor. Babaların iş yoğunluğumu, çocukları hala anneler anlasın düşüncesimi, neydi bunun cevabı? Çocuklarımız artık çok erken bilinçleniyorlar, babalar anneler bu konuda gerimi kalıyorlar diye düşünmek mi lazım. Çocuklarımıza çağ atlatırken ,biz anne, babalar, çağ atlamakta zorlanıyormuyuz? Geçmişte öğrendiklerimiz, öğretildiklerimiz yetmiyor mu ? Öğretildiklerimiz dediğim zaman ister istemez geçmişi düşündüm. Rahmetli babama bir gün sormuştum, nur içinde yatsın. Hani şeker gibi bal gibi derler ya, işte öyle biriydi babam. Kalbi sevgi ile doluydu, çocuklarını dövmeyi, azarlamayı, kızmayı bilmezdi. Mavi gözleri ile sımsıcacık sevgisini görürdük gözlerinin renginde. Biraz büyüdüğümde sordum, baba bizleri çok sevdiğini biliyorum, ama şöyle bir kere sarılıp bizleri öpmüyorsun niye? Utandı, hafif bir tebessümle, başını önüne eğdi, bize ayıp dediler yavrum, büyüklerin yanında çocuklarımızı öpmenin ayıp olduğunu söylediler, hep içimden sizleri öpmek istedim ama ayıp dedikleri için laf olacak diye öpemedim. Büyümüş, okulumu bitirmiş, işe başlamıştım, kollarımla sarıldım, kendime doğru çektim, hadi bak  şimdi yanımızda büyüklerinde yok, laf edecek kimselerde yok, şöyle içinden geldiği gibi kızım diyerek sarıl ve beni şöyle babam gibi öp, benim de babamın sevgisini gösterecek öpmesine ihtiyacım var, seninde yıllardır yapmak isteyipte, ayıp dedikleri için yapamadığın bir şey. ben senin kızınım, sende benim bir tanecik babamsın. Sarıldı, alnımdan dudakları titreyerek öptü, utandı, öyle değil baba, beni annemin öptüğü gibi yanaklarımdan şöyle salyalarını yanaklarıma sıvayarak öp.   olurmu diye yüzüme baktı, utandı, olur dedim, sen benim tek olan, kanımsın, canımsın, her çocuk gibi babamın sıcaklığını hissetmek istiyorum. Yıllardır arkadaşlarımın bazılarında babaların kızlarını nasıl öptüklerini gördüm, sana hiç soramadım neden öpmediğini? Babam haklıydı, onu anlıyordum, çünkü babamda babasını çok küçük yaşta kaybetmişti, babasının kendisini öpüp, öpmediğini bilmiyordu.  İşte ben o zaman karar vermiştim, bir gün çocuklarım olunca onları her zaman sarılıp, öpeceğim, okşuyacağım, babalarıda bunu yapmalıydı, yapmadığı zaman canavarlaşmaya karar vermiştim:) Şükür çocuklarım oldu, hep sarıldım, kokladım, öptüm, kapıdan çıkarken kokunu şöyle içime çekeyim canım benim diyerek önce kokladım, sonra sevdim, sonrada öptüm, birde bilhassa oğlumun bel kemiğini sıvazlayıp öyle uğurladım. Ne mi oldu? Yıllardır içimden gelerek yaptığım şeyi şimdi bilim adamları, tıp doğruladı.Çocuklarınızın bel kemiğini(vertebralarını) sıvazlayarak sevin diyorlar:) Faydası, beyinden gelen sıvı,sinirler beyincikten bel kemiğinin içinden geçiyor, sevgi iletişiminin beyne göndermenin en güzel duyarlı noktası diyorum ben buna.  Çocuklarımızı sevelim, onlara sevgimizi tokatla değil, öpücükle hissettirelim. Ne ekersek onu biçeceğiz. Tarlaya bile buğday ektiğimizde asla arpa toplamıyoruz, saksılarımıza gül ektiğimizde karanfil toplamıyoruz, ne ekiyorsak onu biçiyoruz. sevgi verelim ki sevgi alalım.Kendimiz nasıl sevildiğimizi hissetmek istiyorsak, onlarda sevildiklerini hissetmeliler. Sadece emretmek, yasaklar koymak annelik, babalık görevlerimizi yerine getiriyoruz demek değildir diyorum. Sev beni seveyim seni, Büyüklerin vurduğu yerde gül bitmez, sadece dikenleri batar, can acıtır, içinde gizli nefret bırakır çocuklarda, çocuklarımıza zaman ayıralım, onları sadece maddi olarak değil, manevi olarak da  gerçekten niçin nasıl sevdiğimizi gösterelim. Unutmayalım ki her anne baba bir gün yaşlanıyor, çocuk oluyor, büyüttüğümüz çocuklar anne baba oluyorlar, tarih tekerrürden ibarettir. Şimdi kaç çocuk benimle aynı fikirde kimbilir, hatta kaç erkek, kadın aynı fikirdedir. Sadece cesaeretli olanlar kendilerine itiraf edebilirler. Hatta yanlışı düzeltmek için cesaretlenirler , ilk adımı atan niye ben olmayayım diyebilir. Zaman kısıtlı, bir varmış, bir yokmuşuz masalı gibidir yaşamlarımız. Şu an mutluyum, işte Babam derken nasıl özlediğimi, nasıl sevdiğimi, iyi ki onun yıllarca yapmak isteyipte yapamadığını yaptırmak için zorlamışım, itirafını ve özlemini gerçekleştirmişim diyorum. Keşki hala yaşamış olasaydı da, defalarca sarılıp kokusunu içime çekerek öpebilseydim. Yıllarca yanlış düşünceler nedeni ile ne çok şeyi kaçırmışık. İstiyorum ki birileri bu yazımı okurda, onlar zaman kaybetmeden sevginin ,sarılmanın öpmenin hakkını verirler, keşkileri ileride yaşamazlar. Adımı kim atarsa atsın, ama birinin atması, diğerine de aynı şekilde adım attırır. Denedim diyebilir en azından. Sevgi ile kalın.

Paylaşmak güzeldir

Gül Kalbim

Ah kalbim, seni seviyorum, seninle birlikte yaşamak, sevinçleri ,hüzünleri,umutları, özlemleri birlikte yaşamak ne güzeldir. Benimle birlikte sevinirsin, benimle birlikte özlersin, benimle birlikte hüzünlenirsin. Dert ortağım benim, biricik sevgilim benim ,şarkısını birlikte söyleriz hep. Bu gün hüzünlüyüm, özlüyorum diyorum, seninde bende, bende, diye cevap verişini seviyorum. Gerçek dostu hep ararız bir yerlerde, ben gerçek dostumu buldum çok zaman önce, yanımda, göğsümün sol üst köşesinde benimle birlikte üzülür, benimle birlikte sevinirsin hep, gerçek dostum benim seni seviyorum, hep benimle olmanı seviyorum.Şimdi bir şeyi daha fark ettim benimle birlikte korktuğunu . Evet korkularımızda da birlikte birine yalvarıyoruz, ikimizde onu biliyoruz, onun bizi bildiği gibi. Kalbimin gizlisinin gizlisini bilen Rabbim hüzünlerimizi sevince, umutsuzluklarımızı umuda çeviren, bilmediklerimizi bildiren, Kalbim seninle birlikte hep ona sorarız, biliriz ki en güzel, doğru cevabı o verir. Kalbim sende duydun değil mi? Önce sevgi mi, güven mi gelir ?diye sorduklarını. Birlikte aynı anda haykırdık, Sevgi!!! diye 🙂 İkimizde biliyoruz gerçeği. İster istemez bize ilk sevgiyi tattıran annemizi, çocukluğumuzu düşündük. Hani sokakta birlikte arkadaşlarımızla koşar, oynar, yorulurduk,acıkırdık, annemizin haydi yemeğe diye seslenişi ile acıktığımızı anlardık. Arkadaşlarımızla oyun oynamak nasılda tatlıdır, bırakmak istemeyiz, önce sorardık, yemekte ne var? Patetes kızartması, yanında ketçap, köfte , işte o anda ağzımız sulanır, gözlerimiz parlar, oyunu kesin bırakırız, arkadaşlar hemen eve gitmeliyim sonra görüşürüz diyerek sevinçle, sevdiğimize kavuşmak isteriz. Hiç düşünmeyiz güveni, önce sevgi gelir(Aşk) biz patetes kızartmasını, ketçabı, köfteyi seviyoruz, hatta zaman zaman aşık olduğumuzun farkında bile olmayız. Hiç düşünmeyiz, bize faydalı mıdır, zararlı mıdır, ilerde bizlerin yüzlerinde ergenlik sivilceleri olarak sıkıntı vereceğini, obazite gibi güvencimizi sarsan davranışlarla bizi üzer mi diye. Önce sevgi gelir, doyduğumuzda güveni düşünmek aklımıza gelir diyorum. Aşk acıları ile kalplerimiz ve biz hep birlikte acı çekmezmiyiz, üzülmezmiyiz  gül yaprağım. Kalbim sana gül yaprağım diyorum, alınmadın değil mi? Açmış gül yapraklarının şekli gibi kat katsın,bizler en üst katını görebiliyoruz, oysa sayfa sayfa açılan gül yaprakları gibisin. Gül görünüşü, kokusu ,renkleri ile hep sevdiğimiz olarak bildiğimiz bir çiçektir, hiç düşünmeyiz ki  sende açılmamış  tomurcuk bir gül gibi dursanda her katında ayrı bir yaprağın vardır. Gülüm benim, birlikte olmak ne güzel, sen ve senin gibi olanlar için çok şey söylerler, taş kapli, yumuşak kalpli, kalpsiz, kalbimyaralı diye hep birşeyler söylerler ben seni seviyorum gül kalbim, birlikte hep gülelim .

Paylaşmak güzeldir