Yaşlı insanlardan geçmişte yaşamış insanların hikayelerini dinlemek ayrı bir tattır. Doksan yaşına merdiven dayamış, hoş dili ile yüzündeki çizgiler birleşince bir başka güzel oluyor dinlemek. Nasılda içten anlatıyor, hikayelerini ard arda sıralıyor. Hangisini aklımda, ne kadar tutabileceğim diye bir taraftan düşünürken, bir taraftanda, söylediklerinin beynime iyice yer etmesi için bir kaç kez tekrarlatıyorum:) Ödemişin Seyrekli köyünde bir mezar var, işte orada Sigarip diye biri yatıyor, arapmış kendisi ,oralarda zengin bir adamın yanında yardımcıları olarak yaşarmış, evin işlerini yaparmış. Bir gün yanında kaldığı zengin adam hacca gitmiş. Zengin adamın hanımıda evde ekmekle, un helvası yapmış. Sigaribi çağırmış, onada sıcak ekmekle, un helvasından vermiş, ah! şimdi kocamda burada olsa o da, yese, sıcak ekmekle, un helvasını çok severdi diyor. Sigarip hazırlayın, götüreyim demiş. Kadın içinden nasıl götürecek diye geçirmesine rağmen her halde verdiğim az geldi, kendisine istemeye utandı deyip, tekrar sıcak ekmekle un helvasını hazırlayıp bir bohçanın içine koyup Sigaribe veriyor. Aradan günler geçiyor, zengin kocası hacdan dönüyor, eşyalarının içinde Sigaribe verdiği sıcak ekmek torbası ile un helvası tabağı var. Şaşırıyor, kocasına soruyor, bunlar, senin eşyalarının arasında ne arıyor diye. Zengin koca, başlıyor anlatmaya, tam kabede namaz kılıyordum, bir kuş ağzında bir bohça ile geldi ,seccademin üzerine bıraktı gitti, açtım, birde ne göreyim, sıcacık ekmekle sıcacık un helvası vardı. Onları yedim, kaplarınıda eve getirdim demiş. Kadın kocasının kolundan tutup odaya götürmüş, aman bey demiş biz bundan sonra Sigaribe ağır işler yaptırmayalım, bunları ben yapıp ona vermiştim, o da sana götüreceğini söylemişti, bende inanmamıştım, kendine verdiğim az geldi, istemeye utandığı için sana götüreceğim deyip istedi sanmıştım. O bizim gibi değil demiş. İşte Seyrekli köyündeki Sigaribin mezarında yatan böyle biriymiş. Nasılda coşarak anlatıyordu, yenileri sıralanmaya başladı, geç olmuştu ayrılmam gerekiyordu. Hafızası nasılda kuvvetli,dilide tatlıydı. Karşıdan arkadaşım Naciye teyzem çok okur, çok bilgilidir diyerek söze karıştı, belli oluyordu, sehpanın üzerindeki kitapları tek tek eline alıp ,sayfalarını karıştırıp, yeni bir şeyleri bulma heyecanını görmüştüm biraz önce. Arapça , Türkçe okuyordu.Yaşına göre dinç, dinamik, ve aklı süperdi. Eski toprak dedikleri işte böyle bir şey demeden edemedim. Eşi ile birbirlerine tutunmuşlar iki çınar ağacı
Tefekkür
Temizliğin önemi tartışılmaz, Allahım dışımı,temizlerken, içimide temizle(ruhumuzu,düşüncelerimizi, davranışlarımızıvb.)deriz. Temizlik Rabbimizinde, bizimde sevdiğimiz ve bildiğimizle, imkanlarımızla yapmaya çalıştığımız iştir. Benim söylemek istediğim hani kulların bazan öyle abartılarını görürüm ki ister istemez yaradanın kainatta ki düzenini düşünürüm.Kısırlığa sebepler, sonuçlar, yapılması gerekenler, anlatılırda anlatılır. İşte o zaman gördükerimi tek, tek düşünürüm. Düşünmek(tefekkür etmek, anlamak için çaba sarf etmek) ,söylenenlerle, görünenleri karşılaştırmak diyorum ben buna kendimce.Sık sık camımın önüne epeydir gelmeyen genç bir kadını tanıyorum. Her geldiğinde, bir şeyler istediğinde onu eğitmeye çalıştım yıllarca, sadece dünya ihtiyaçalrını vermekle insani sorumluluğumun bitmediğini düşünürüm hep, birde yol göstermek lazım derim, kendimce. Yol göstermelerim arttıkça o artık gelmez oldu, şimdi nelerede, ne yapar bilinmez ,fakat geldiği yıllarda kucağında her yıl minik bir bebekle gelirdi, eli yüzü,pislik içinde ,üstündeki giysiler öyle. Gençti solgun zayıf bedeni ile dualarla isterdi, eteğinde de bir kaç erkek çocuklarda olurdu hep. Kısırlığın sebeplerini dinlerken, önce temizlik şart dediklerinde ister istemez bu eli yüzü kirli, üstü başı kirli, eteğinde, kucağında çocuklarla bildiğim kadını düşündüm. Duyduklarımla, gördüklerim nasılda zıtlaşıyordu. Kainata döndü düşüncelerim, ister istemez. Kainatta öyle ağaçlar varki her mevsim meyvesini verir, öyle ağaçlar var ki asırlarca yaşar meyvesizdir. Hayvanlar alemini düşündüm, onlarda da çok doğuranlar, az doğuranlar, hatta hiç doğurmayanları vardı. Dengeleri nasıl anlayabildiğimiz önemlidir. Meyvelerde aşılama ile üretimi düşündüm bir an. Evet belirli ağaçlara belirli ağaçlardan alınan çubuklarla aşılamalar yapılıp, yeni meyveler üretilebiliyordu. İnsanlarda da artık bunlar yapılabiliyor. Temizlik sözü ile ilk ağaçlarda ki aşılamayı düşündüm bir anda:) Sekiz yıl kadar önce mutfağımda kestiğim bir limonun çekirdekleri ,içerisinde yaprak vermişti. Doğmak istiyordu, küçük pet su şişelerinin içlerine toprak doldurdum(sekiz tane) bu çekirdekleri ektim, mutfak camımın dış kısmına sıraladım tam bir buçuk yıl onları sevgi ile suladım, büyüdüler. Bahçem yoktu, ama bahçesi olanlara verebilirdim, önemli olan bir yerlerde limon ağaçlarının olmasıydı, öylede yaptım, bir tanesinide annemin bahçesine diktik. Kocaman oldu annemde aşılattı onu, işte aşılandığı halinde bir şey gördüm. İyi verimi olan başka bir limon ağacından alınan bir çubuk bu limon ağacımızın gövdesine kazınarak yer açıldı ve bildiğimiz hayvan pisliği ile sıvanarak yapıştırıldı. Temizlik ,aşı, oluşum, hepsi iç içe gördüklerimdi. Ağacımız çiçeklerini veriyor fakat meyve vermiyordu, tecrübeli büyüklere sordum, araştırdım, niçin meyve vermiyordu. Ağacın kendi ürettiği bir zehir vardır çocuğum onu dışarı bırakması lazım. Nasıl olacak dedim, ince uçlu bir bıçakla ağaca zarar vermeden ağacın gövdesine üç ayrı yerden ince çizikler atın, o çiziklerden ağaç kendi zehrini dışarı atar, çiçeklerde meyveye dönüşür. Evet yaptık, şimdi limonun içinde yaprak veren çekirdeğim meyve veriyor. Akıl akıldan üstündür derim her zaman, büyüklerin tecrübelerini araştırıp, sormak öğrenmekte büyük faydalar var. İnsan aşılamalarında da acaba böylemi düşünmek gerekiyor demeden edemedim bir anda:) Temizlikten nerelere geldim. Ütülü iç çamaşırları, kısırlığı önler diyenleri düşündüm bir anda. Yaradan vereceği zaman taş üstünde bile yarattığı dağlardaki ağaçları, renklerini, cinslerini, düşündüm bir anda. Yağmurda, soğukta, karda, rüzgarda, yüksek tepelerde nasılda doğuyorlar, meyvelerini veriyorlar, ya da meyvesiz yaratıldıkları için başka şekilde yaşamlarda yerlerimizi alıyorlar. Birde yıllarca evliliklerinde çocukları olmayanların başkaları ile evlendiklerinde çocuklarının olduğunu görürüz, işte burada da bilmediğimiz bir düzen var diyorum. Yaradanın kainattaki düzenine hayran olmamak elde değil, biz insanlar ne söylersek, söyleyelim, neyi nasıl yaparsak yapalım eğer dünyaya bir canlı getirmek ve yaşatmak istiyorsa ne pisliği ne temizliği engel kılmıyor. Ona güvenmek en güzeli en doğrusudur, kalplerimizi şüphelerden uzak tutup ona inanmayı ve güvenmeyi bilelim yeter.