Ruh ve Rüya

İşte yine üç beş kişi bir araya gelmiş, bilinmeyinleri,bilmeyi,anlamakta zorlandıkları konuları anlamlandırmaya çalışıyorlar. Rüya nedir? Ruh nedir? Yaşanmış olayları anlamlandırmaya çalışıyorlar.

Oysa her sorunun cevabı ikra(oku)emri ile gelen rehberde var, sadece Allah okumayı,anlamayı,anlatmayı ilim ve ışığı ile versin sadece. Rüya: Ey resulum hürrüyanda sana kalbin mütmain olsun diye bazılarını gösterdim der. Evet islam dinini yaymak için onu seçip rüyaları,vahiyleri ile yolunu göstermiştir allah. İnsanlarada nebe ül insan hitabı olduğuna göre, insanlarda aynı Allah tarafından yaratıldığına göre onlarada istediği rüyayı gösterme gücünün var olduğunu önce iman etme,sonra kabul etme ve çok fazla neden,niçin,nasılı araştırmakla zaman kaybı yaşayamak yerine, şükretmeyi, seçmeyi bilmeliyiz. Hayvanlar aleminide aynı allah yarattığı için onlarında rüya görmesi, yine yaradanın bir lütfu olarak düşünmek en güzeli. Ameller niyetlere göre değer kazandığına göre, rüyalarda da niyetlerimizi iyi yapalım, eğer rüyayı gösteren rabbimiz onu anlamamızı istiyorsa, zaten ona bir şekilde rüya sahibine ulaştırıyor, kullarını, olaylarını sebep kılarak kuluna bildiriyor,burada sabır ve tevekkül olmalı.

Ruh içinde çok şeyler konuşuluyor, söyleniyor, anlamaya çalışılıyor, aynı şey asırlardır hep merak edilen, sorulan anlaşılmaya çalışılan bir konu. Hz. Muhammed a.s. da sorduklarında,Allah vahiy olarak bilgisini veriyor. Ey Resulüm sana ruh hakkında soruyorlar, o benim bilgim katında diye açıklamasını yapıyor, yani çok sorgulamayın demek istiyor. Evet Rabbi irruh emri ente in eniy yümin(rabbim ruh senin emrinde ben iman ettim)demek en iyisidir. İrruhumuzu,Rabbimiz kendinden bütün yaradılmışlarına verdiğine göre,şüphesizki en doğrusunu o bilir.

Ruh: Uyku halinde ruhlarınızı alıyorum,uyandığınızda iade ediyorum,ayeti ilede bize yine bir ışık veriyor, düşünmemiz için.Dünyanın her yerinde aynı anda gece,ya da gündüz olmadığına göre,bazıları uyurken,bazıları uyanık oluyor,biz insanlar,ömrümüz yettiği sürece hep bir şeyleri merak edeceğiz, tam herşeyi anladık dediğimizde sil baştan yine hiç bir şey anlayamadığımızın farkına varacağız.

Uyku küçük ölümdür,çünkü uykuda da,ölümde de rabbimiz tarafından irruhumuz bedenimizden alınıyor,arşa çıkıyor,uyandığımızda da bizlere,iade ediliyor. İşte esas soru burada. Ruhumuz bedenimizden uyku halinde alındığına göre, vücudumuzdaki organlar,nasıl çalışıyor,kalbimiz,nasıl tik tak, atıyor?

Burada yine yaradanın büyük düzenine hayran olmamak elde değil.Bana hangi esmai hüsnamla hitap ederseniz edin,ben sizi duyuyor,biliyorum sözü ile yine bir kez daha yeni bir ışık sunuyor.

Neylerse Mevlam,güzel eyler, Rabbim Allah de,gerisi gelir.

Paylaşmak güzeldir

Acı

Selam ,nasılsınız? Sizi epeydir görmedim.

Teşekkür ederim iyiyim,siz nasılsınız? Sık gelmiyorum, onun için karşılaşmadık sanıyorum.

Yanında iki bayan var,onlar dinliyorlar.

Sizinle en son konuşmuştuk,hatırlıyor musunuz, o gün eve gittiğimde bir dalmışım, kızım anne ne düşünüyorsun diye sordu. O an sizi ve söylediklerinizi düşünüyordum, keşki yıllar önce sizi tanımış olsaydım diyordum içimden. Kızıma seni, söylediklerini anlattım.

Kırk, kırk beş yaşları arasında menekşe gözleri, ince uzun boyu ile makyajsız nasılda hoş bayandı, gözleri ışıl,ışıl, kalbi iyilik dolu,yanlış insanların,yanlış yerlerin içinde kendi yaşam savaşını veriyordu.

Farklı lisanda üç bayan aralarında konuşuyorlar.

Nerelisiniz? Diye sordum.

Muşluyum,diyerek cevap verdi.

Diğerlerine sordum, sizler nerelisiniz?

İkiside aynı anda cevap verdiler, bizde Muşluyuz,fakat yıllar önce oradan ayrıldık, şimdi bu şehirde oturuyoruz.

Hepside güzel insanlardı. Menekşe gözlü olana önce sordum, kaç çocuğun var?

Beş kızım, üç oğlum,toplam sekiz çocuk, kocam bizleri bıraktı, başka bir kadınla aldı başını gitti, nerede hiç bilmiyorum. İki oğlum hapiste, evde tek kızım çalışıyor, geçinmeye çalışıyoruz.

Kaç yaşında evlendin?

Ben evin en büyük çocuğuydum,babam beni on beş, onaltı yaşlarındaydım, akrabamamıza verdi.

Eşinden boşandın mı şimdi?

Yok ben boşanma davası açmadım, oda zaten boşamaz, bizlede ilgilenmez, kimbilir nerelerdedir.

Peki diğer kadından çocukları var mı?

Hiç bilmiyorum diyerek cevap verdi.

Diğer iki kadından bir tanesine döndüm.

Senin kaç çocuğun var?

Benim beş çocuğum var, işte en küçük oğlum bu diyerek oğlunu gösterdi.

On üç yaşlarında temiz yüzlü bir çocuk,bizi dinliyordu,başını öne eğdi.

Seninde mi eşin bırakıp gitti yoksa diyerek bayana sordum.

Yok henüz bırakıp gitmedi,derken içindeki acı yüzünden okunuyordu.

Keşki annem,babam,kocaya vereceklerine,beni okutsaydılar.

Ben şimdi kızlarımı okutuyorum,bizim gibi cahil kalmasınlar, bizim gibi eziyet çekmesinler istiyorum.

Beş çocuklu hanımda aynı acı ile söze karıştı.

Benide küçük yaşta akrabamızın oğlu ile evlendirdiler, ama ben okuma yazmayı öğrenmek için şimdi çalışıyorum, gece okuma yazma kursuna gidiyorum, geçte olsa okuma yazma öğrenmek için elimden gelen gayreti yapıyorum.

Menekşe gözlü bayanda ah bir okuma yazmam olsaydı keşki  derken yüreğinin titreyişini,dudaklarından dökülen sözcüklerde hissedebiliyorum, o şimdi sekiz çocuğun geçim derdine düşmüş, kendine ayıracak zamanı yok,ah  hissetmemek mümkün değil. Şehirler, renkler, farklı olsada, bir şey görüyordum,hala kadınlarımızın içindeki kendi yaşamlarındaki tercihleri için seçenekleri yoktu. Ana olmak zor zanaat derim hep, anne kendini,yaşama haklarını,ikinci plana atmış, çocuklarını kurtarma çabasında, baba kendi yapmak istediklerini yapmak için yolunu çizmiş. Öyle bir geçer zaman ki dizileri hep var insanlarda,konuşunca, dinleyince, dizilere bakmadanda, yaralı yürekleri görebiliyoruz dedim o anda. Kalbi sevgi dolu bir kadının hak etmediği bir yaşamı yaşadığını görmek bir anda içimi acıttı. Çok çocuk isteyip, çocukları ard arda olduktan sonra, kadının üzerine sorumluluğu bırakıp kendi yaşamına yelken açan erkeklere  niçin? sorusunu sormak isteyen ne kadar çok kadının var olduğunu görmek,  bir kez daha acıttı.Bu çocukların topluma sağlıklı(ruhsal ve bedensel)yetişmesini nasıl bekliyecek bu toplum diye düşünmeden edemedim. İşte iki erkek çocuğu hapiste ve kadın çaresiz, yükü taşımaya çalışıyor.  Ah deyişindeki acısını görmemek mümkün değil.

Yıllar önce pazarda seyyar satıcı bir gençle konuşmuştum yine böyle. On dokuz yaşındayım demişti.

Kaç kardeşsiniz diye sorduğumda.

Kırk kardeş olduklarını söyledi.

Nasıl dedim.

Babamın beş karısı var,her kadın kendi çocukları ile evinde oturuyor, babam sıra ile evlerde kalıyor.

Peki bu kadar çok çocuğa baban nasıl bakıyor? Ne iş yapıyor baban?

Acı bir gülüşle ,babam çocuklara bakmaz,anneler bakar çocuklara, şimdi bu pazarda bütün anneler pazarda birşeyler satıyor,akşam oluncada anneler çocukları ile evinde yaşamını sürdürür, babamızda hangi eve sırası gelmişse ,o eve gider. Ben çoğu kardeşimi tanımıyorum, kimi İstanbulda, kimi İzmirde, kimi,Ankarada çalışmak için gitmişler, yolda karşılaşsak birbirimizi tanımayız, kardeş olduğumuzu bilmeyiz,diyerek anlatmıştı.İşte çocuklarında isteklerinin dışında yaşamak zorunda bırakılan bir acı daha diye düşünmüştüm o zaman.

Paylaşmak güzeldir