Kırmızı koltukta oturan yakışıklı adama soruyor genç kız ,siz bestelerinizi yaparken her defasında aşık olur musunuz, ben aşık olduğumda şiir yazıyorum, siz nasıl sözlerini yazıyorsunuz bestelerinizin, şarkılarınızın merak ediyorum.Kırmızı koltukta oturan yakışıklı her zamanki o hafif tebessümü ile gülümseyerek, aşık olunca sözler daha kolay yazılıyor ama her şarkı yapımımda aşık olmuyorum:) Onları dinleyen bir ses söze karışıyor, aşık olmadan yapılan bu işe meslek deniyor:) Meslek olarak seçilmişse ilham gelmesi gerekiyormuş, nerede ,ne zaman, nasıl geleceği hiç belli olmazmış, geldiği an hemen işe koyulmak gerekiyormuş, yoksa ilham çok nazlıymış hemen kaçar gidermiş. Bilirim dedim, ilham geldimi hemen onu en iyi yere oturtmalıyız, yoksa hemen nazlanır kaçar gider. Mutfağa gidip döndüğümde Hüsnü! Hüsnü! Hüsnü!!! uyan altıncı çocuğa hamileyim galiba diye bağıran polis Hüsnünün karısının sesi ile Hüsnü gibi bende irkildim birden. Hüsnü gibi bende yuh! dedim. Başbakan herkes üç çocuk yapmalı diyor, sen ikiye katladın ,altı çocukla vay Hüsnünün haline:) İnsanlar ikinci çocuğu yapmaya cesaret edemezken, sen altıncı diyorsun.Dünya meyvesi, nimeti olan çocukları hepimiz seviyoruz ama onlara zaman ayıramıyorsak, onlarla ilgilenemiyorsak, sadece maddi ihtiyaçlarını temin etmekle annelik ,babalık görevlerimizi yerimize getirdiğimizi düşünerek yüreklerimizi, vicdanlarımız rahatlatıyorsak, doğan çocuklara haksızlık ettiğimizi hiç düşünmüyorsak, ne anlamı var çok çocuk sahibi olmanın.Çocuklara küçükken ,büyüklerin hep sorduğu bir soru vardır. Annen, baban yaşlandığında onlara nasıl bakacaksın diye, çoğu çocuk gözlerimle bakacağım diye cevap verir .Gözleri ile bakacak çocuklara şimdi anne babalar para ile bakar oldular. Anne baba işte ,çocuklar para ile bakıcılara, kreşlere, yurtlara, dershanelere, etüt evlerine baktırılır hale geldi. Akşamları anne baba işten yorgun geliyorlar, çocuk öyle , akşamdan akşama ne kadar görüşebiliyor, ne kadar çocuklarının büyümesini bire bir yaşıyorlar düşünülmesi gerekiyor. Çocuğun var mı var, bir çocuğun yıllık gideri( yaşa, yaşadığı ortama göre farklılıklar göstersede )ne kadardır diye düşündüm bir an. Napolyon para para para demiş bir zamanlar, şimdi artık herkes para para para der oldu. Eskiden anne baba ne getirirsen çocuklar onları yer, onları giyerlerdi, bilmezlerdi başka çeşidi varmı yokmu diye. Şimdi televizyonlardaki görüntüler, internetteki görüntüler, sokaklardaki vitrinler çocukların gözünün önünde anne babanın alıp getirdiği ile yetinecek, ya da başkası yoktu çocuğum denilemiyecek kadar ortada. Allah anne babalarada, çocuklarada merhamet etsin diyorum. Anne babanın çocuğunun istediği bir şeyi alamaması nasılda acıdır. Yıllar önce birisi anlatmıştı , şimdi aklıma o geldi içim acıdı birden. Dört çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu(dokuz yaşında)sokakta arkadaşları ile oynarken birinin elinde elma görmüş, koşarak eve gelmiş, elma istiyorum diyerek buzdolabının kapağını açmış ,elma yok ,bir tane domates alıyor onu elma yerine ısırarak yiyor, dedesi görüyor, ne yapıyorsun diye sorduğunda elma istedim ama yoktu olsun bende domatesi elma niyetine yiyorum diye cevap veriyor. Bu çocuk şimdi dedesi ile birlikte gerçek dünyalarındalar. Hala böyle çocuklar varmı bu dünyada diye düşünürsek ,evet sayısını bilemediğimiz öyle çok çocuk var ki bu dünyada. Hüsnü uyan! Televizyon kanalını değiştiriyorum, haberler,o ne buradada yine Hüsnünün adı geçiyor, bu Hüsnü Mübarek ,otuz yıllık krallık koltuğunu deviriyorlar, yanında yıllarca dostum, arkadaşım, yakınlarım dediği kişiler koltuğunun etrafından ayrılmışlar, kendi can dertlerine düşmüşler, hepsi bir yerlere kaçmışlar, Hüsnü henüz koltuğunun yan kenarlarına elleri ile yapışmış bu koltuk benim, otuz yıldır hep bunda oturdum, bırakmam diyormuş. Mübarek nasılda alışmış koltuğuna. Ey fani hiç bir şey baki değil,sadece hoş bir seda kalıyor geriye , İjiyp, Mısır dediğimiz bir ülkede sırların açığa çıkmasımıdır nedir , iki bin on bir yılının ilk ocak ayını bitiremeden dünyada neler nasıl değişti birden bire diye düşünmeden edemedim. Nelere gebeydi iki bin on bir yılı. Önce Tunusun ,koltuğunu bırakıp kaçan yüksek adamı(nerelerde ne yapıyor bilinmez) ardından Mısırın, koltuğunu bırakmamak için son gayretini gösteren üstelikte Mübarek olan büyük adamı ister istemez İlhan Şeşenin neler oluyor hayatta, neler oluyor hayatta, şarkısını Söylediğimi fark ettim. İlham gelmişti, hemde İlhan Şeşen kral koltuğunda oturup kendini, şarkılarını, anlatırken. Biri kral koltuğunda otururken, diğerleri kral koltuklarını nasıl terk ettiklerini görüyordum. Nasıl bir düzendi bu diye düşünmeden edemedim .Tunus uslanmışmıydı(us:akıl), Mısır(sır) lanmışmıydı, sırada hangi ülkeler, vardı? Bilmediğimiz, hissettiğimiz anlamaya çalıştıklarımız neydi, nasıldı. Olan yine çocuklara olacak, yine Tarih kitapları değişecek, yeni tarihler yazılacak, yeni Tarih kitaplarında kim, ne zaman, niçin, nasıl anlatımları ile çocuklara oku, cevaplandır soruları doğuyor. Bizim çocukluğumuzda S.S.C.B. Sınır komşumuz olarak okumuştuk, şimdi çocuklar sınır komşularımızda farklı ülkeleri tanıyorlar.İlham mı gelmişti insanlara, iki bin on bir yılında, yeni Tarih kitapları yazalım diye, birileri yazıyor, birileri okuyor, nasıl bir yaşam demeden edemiyorum, hep diyorum ki hiç bir şeye aşırı bağlamayacaksın, hemen ölecekmiş gibi ibadet edeceksin, hiç ölmeyecek gibi çalışacaksın sözünü birileri boşuna söylememiş, elbette bir bildikleri vardı, tecrübeler deneylerle kazanılır, işte yeni tecrübeler için yeni deneyler yaşıyordu insanoğlu, acılar yaşanacak, feryatlar arşa yükselecek, kim haklı sorusunu hiç bir zaman tam olarak öğrenemeyeceğiz, çünkü herkes kendi penceresinden baktığı için herkes kendine göre haklı, karşı tarafa göre hep haksız olacak. İlham hem iyi hemde acı veriyor, acıların çocuğu Emrahı düşündüm, sadece Emrah değil, bütün çocuklar acılar yaşıyor, kimisi Grip gibi hafif ,kimisi ağır geçiriyor acılarını ama geçiriyorlar, işte şimdi böyle acılar yaşıyan sayısı bilinmeyen çocuklar, ve arkasından Tarih derslerindeki alacakları notlarda acı çekecek çocuklar hep olacak diyorum.İlhamla ilhan sizlerle beraberliğimde neleri gördüm, neleri düşündüm, teşekkürler diyorum, sizleri seviyorum, kendinize iyi bakın, nasıl bir sözse işte herkes bir birinden ayrılırken, kendine iyi bak derlerya işte öyle birşey. Kendinize iyi bakın, bir daha nasıl ne zaman karşılaşırız bilmiyorum. Hoşça kalın şimdilik.