Kimse Görmesin

Biz insanlar nasıl duygularla, niçin hep yapmak istediğimiz ,yaptığımız şeylerde saklanma duygumuzu öne alırız? Yapmak istediğimiz bir şeyi yaparız ama yaptığımızı birileri aman görmesin diye gizleniriz. Neydi bu duygu, düşünce niye birileri küçümser, aşağılar, ya da taktir ettiği bir şeyi öğrenmelerinden mi korkarız. Yüze takılan masklar, duygularımıza düşüncelerimizede mi takılıyor farkında olmadan diye düşünmekten edemiyorum. Samimiyet sözü raflaramı kaldırıldı, yoksa dolapların içine konulup üstünden birde kilitlenir mi oldu? Ne çok soru cümlesi ve cevaplarıda insanlarımızın kendilerinde farklı farklı. Teknolojinin biz insanlara getirdiği olumlu şeyleri kadar olumsuzluklarınıda görüyoruz. Sanki ,teknolojinin biri olan internetlerimizde ki sayfalardaki farklı seçeneklere döndük:) Duvar bazı yerlerde durum oldu, bazı yerlerde filitre ile engeller konuldu. Sebep neydi hem birlikte olmak istiyoruz hem istemiyoruz, hem paylaşmak istiyoruz hem paylaşmak istemiyoruz, nasıl bir çelişkili yaşamımız var. Birde alışkanlıklarımız vardır belirli sayfalarda belirli şeyleri çok merak ederiz, gireriz bakarız, görürüz, dinleriz ,ya da okuruz ama işte burada gizlenmeyi seçeriz. Duygu düşünce maskımızı hemen takarız, merakımız gitmiştir, ama duygu ve düşüncemizi paylaşmaktan nedense kaçınırız. Neydi buna sebep, niçin kendimize dürüst olamayız. Gizlenmek için hangi sebeplerimiz vardır. Taktir etmek ya da taktir etmemek kişi ve gördüklerimize göre zaman zaman farklılıklar gösterebilir, o an hissettiklerimizi niçin paylaşmaktan korkarız. Herkes herşeyi aynı ölçüde beğenemez yada beğenir , önemli olan kendi hissettiklerimiz değil midir? Sahte sözcüklerle ya da kendimizi gizlemekle ne kazanırız ya da ne kaybederiz. Bence önce kendimize güvenimizi yitirmişliğimiz bizi bitiriyor, başkalarının bitirmesine gerek yok diyorum. Önce duvara bakılır, sonra resimlere, ardından videolara, ama nedense eline sağlık deyip taktir ya da eleştiri sözleri yazmaya çekiniriz. Neydi bizi bu hale getiren? Birde web sayfalarımız vardır, orada görmek, okumak istediklerimizi görürüz, okuruz ama malesef bilhassa onlarda sanki bütün insanlar ya da web site sahipleri  tepemizde bize bakıyorlardır, yakalanmaktan korkarcasına bir çırpıda görürüz, okuruz, yakalanma korkusu ile terk ederiz sayfayı. Niye derim, niye, eğer bir şeyi merak ediyor, beğeniyor, ilgimizi çekiyorsa kimse görmesin korkusunu niye yaşıyoruz? Şöyle koltuğumuzda dik oturup, göğsümüzüde dikleştirip evet ben bunu beğendim, düşüncelerimde var bunu açıkça niçin paylaşmayayım. Karşımda sayfasına girip gizlenerek okuduğum hatta taktir ettiğim, ya da gerçekten bana çok şeyler katan bu sayfanın sahibine bir tşk. sözünü esirgeyecek kadar bencilmiyim, yada bana getirdiği artıları itiraf edecek kadar yüreksizmiyim, ya da evet güzel hazırlanmış ama şu kısmını şöyle yapsaydı, yada yazsaydı deyip düşüncelerimizi niçin paylaşmaktan kaçarız. Kıskançlık mı, taktirsizlik mi, bilinme korkusumu, saklanma duygusumu samimiyetsizlik mi? Hepsini bir araya getirdiğimizde biz biz oluyormuyuz sorusu çıkıyor karşımıza. Önce biz ,biz olabilmeyi öğrenmeliyiz, bana yapılmasını istemediğimi bende başkasına yapmamalıyım deyip, gizlenmek yerine kendimize dönmeliyiz ve önce kendimize olan saygımızın ifadesi olan kendimize dürst olmalıyız. Başkalarından açık sözlü dürst olmalarını beklediğimiz kadar kendimize saygımızı hak etmiyormuyuz. Çünkü kendimize saygıyı öğrendiğimizde, başkalarına saygıyı öğreniriz, başkalarınında saygı duymasını hak ederiz. Hak verilmez alınır, önce kendimize saygı hakkımızı kendimiz vermeliyiz ki sonra çevremizdekilerle artsın, çoğalsın. Vodofon reklamı gibi herkes başını eğip saklanacak yer aramasın diyorum, buna hiç gerek yok, reklamlarda bile bize bu korkuyu yaşatıyorlarsa bir kez daha ben kimim ,neyim, bu okuduklarımda haklılık payım ,haksızlık payım, ne kadarına katılıyorum, ne kadarına katılmıyorum, diyebilmek için önce şöyle derin bir nefes alıp göğsümüzü ileri belimizi (vertebralarımızı) dik tutmak, bel fıtığına karşı en iyi savaştır,bir kez daha kendimiz için anlamaya çalışmalıyız. En dürüst, en hakkaniyetli yargıç kendimize, kendimiz oluruz, başkaları kendimize haksızlık yapabilir ama kendimize kendimiz asla haksızlık yapmayız, çünkü kendimizi öyle çok severiz ki, eleştirilere açığım derken bile eleştirilmekten hoşlanan kaç kişiyizdir şu koca dünyada:) Övgü sözcüklerini sahtede olsa severiz, yergi sözcüklerinde pençelerimizi çıkarırız aslan kesiliriz. Kendimizi sevelim, hiç haksızlık yapmadan, kendimizi eleştirelim, hiç haksızlık yapmadan, önce kendimiz kendimize dürüst olalım ki, başkalarından dürüstlük bekleme hakkımız olsun. Unutmayalım ki dünya hepimize yetecek kadar büyük, dürüstlükte öyle bol, ama kullanmasını öğrenelim, dünyamızı hunharca kullandığımız gibi, dürüstlüğümüzüde hunharca harcamayalım. Kimse görmesin sözünü söylerken, asla aklımızdan çıkarmayacağımız biri var, işte o hep görüyor, kullar görmesede, işte önce onu yanımızdan uzaklaştırmalıyız, ama hiç birimizin öyle bir şansı yok, o hep yanımızda, bu gün, yarın, öbür gün, işte onu bildik mi gerisi gelir. Onu sevdiğimizi dilimizle söylediğimiz gibi birde kalbimizle sevmeyi öğrendik mi, bu iş tamamdır.

Paylaşmak güzeldir

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Süre doldu. Lütfen kodu yenileyerek tekrar yazınız.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.