Anneannemle konuşmak, geçmişte yaşadıkları ile ilgili anılarını anlatmasını dinlemek çok güzel. İşte bugün yirmi üç Nisan UlusalEgemenlik ve çocuk Bayramı evlerin,apartmanların, işyerlerinin, okulların,sokakların Türk bayrakları ile süslendiği ve çocukların renga renk giysileri ile sokaklarda,evlerde, okullarda sevinçle kutladıkları kendilerine ait bir bayram.
Anneannciğim dışarıdan gelen sesleri,camın önünden grup,grup geçen çocuklara bakıyor,gözleri hüzünle geçmişine,çocukluğuna dönüyor, derin bir iç geçirme ile tek tek çocukları sanki ellerini uzatıp okşuyordu.Canım benim, çocukları ruhu ile okşarken,hiç biri incinmesin, üzülmesin dercesine bakışını görüyorum.
Anneanne sen ve diğer çocuklar çocuk bayramınızda neler yapardınız? Senin unutamadığın bir anın var mı?
Yüzünü camdan bana doğru döndürdü,ellerimi tuttu,kendine doğru hafifçe çekti,saçlarımı okşadı, olmaz mı bir tanem öyle çok anılarım var ki.
Anneannemi çok seviyorum,şimdi bir tanesini anlatabilir misin?
Beni yumuşacık elleri ile kendine doğru çekti,yanaklarıma birer öpücük kondurdu, nasılda sıcak,sevgi doluydu. Gözlerimizle birbirimizi seviyor,dudaklarından dökülecek çocukluk anılarını sabırsızlıkla bekliyordum.
Gel yanıma otur, hiç unutamadığım bir tanesini anlatayım diyerek koltuğunda banada yer gösterdi. Koltukta kucağına otururcasına iyice kendisine sokuldum,kolları ile sarıldı,kendine doğru çekti, nasılda yumuşak ve sevgi dolu bir kucaktı bu böyle. İyice sokuldum,kedi gibi yanaklarına yanaklarımı dokundurdum,gözlerimle hadi anlat,dercesine baktım.
Anneannem bir anda çok uzaklara gitmişti sanki,gözleri ile bir perdeyi aralamış, o perdenin arkasında saklı olan minik çocuğu, çocukları,tek,tek tanımaya ve neler yaptıklarını görmeye çalışıyordu. İşte kendini ve yaşadığı sahneleri görmüştü.
İlk okul dördüncü sınıftaydım ,günlerce okulumuzda farklı etkinlikler için büyük,küçük,öğretmen,öğrenci,veliler,köy gençleri imece usulu hem bayramımızı kutluyacak,hemde kazanılan gelir ile okul ihtiyaçlarını, muhtaç çocuklara yardımlar yapılması için bayramı hem okulun bahçesinde hemde kiralanmış Dicle sinamasında sunacaktık. Dicle sinaması kocaman büyük bir binaydı, şimdi onu yıkmışlar,yerine küçücük yine aynı adla bir sinama salonu açmışlar gittim gördüm orasını fakat nerede o eski sinema salonu.
Üzüldüğünü ,sustuğunu görünce bende üzüldüm.Nasıldı eski Dicle sinaması anneanne?
Çocukluğumda orası öyle büyük görünüyordu ki ,şimdi gittiğimde orası küçücük geldi, aynı boyutta mı diye kendime sorduğumda içimden bir ses hayır diyor.
Sanki kendi kendine anlamaya çalışıyor,sorunun cevabını bulmaya çalışıyordu canım anneannem.
Bizlere o zamanlar tarih dersi olarak yirmi üç Nisan bin dokuz yüz yirmi Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak öğretildi.
Mustafa Kemal Atatürk ve onunla birlikte o zamanda yaşayan atalarımıza ne kadar teşekkür etsek azdır. Çocuklara değer vermeleri, onlara bayram hediye etmeleri,nasıl bir güzellik. Dünyanın hiç bir ülkesinde o zamanda düşünülmemiş,çocuklara kıymet verilmezken onlar düşünmüşler, kıymet vermişler, onları sevmişler. Şimdi tüm dünya çocukları ile birlikte ülkemizde kutlanması, bu güzel değerli çocukların ülkelerine gittiklerinde,sizlerin yıllar önce kendinize verilmiş değer ve öneminizi ülkelerinde anlatmaları nasılda güzel diyerek konuşmasına devam etti canım anneannem,seni seviyorum.
İlk okul dördüncü sınıfa gidiyorum. Halk oyunları oynamak üzere farklı yörelerimizin oyunlarından bir potporüekibi kuruldu. Ekibin iyi oynaması için daima en iyi oynayan bir kişi seçilir,unutan,yanlış yapan olabileceği düşünülerek,ekip başının halaylarda başı çekmesi,dağınık oynamalarda minik sesle oyuncu arkadaşlara hatırlatmaları yapması sorumluluğu verilirdi. İşte o yıl ekip başı beni seçmişti öğretmenimiz. Hem oynayacaktım,hemde oyunu en iyi şekilde oynatmak zorundaydım . Birde Hint dansları ve Mevlana grubunda oynayacaktım. Hayli yoğundu . Günlerce çalıştık,hazırlandık, Bayram gecesi Dicle sinemasında, bayram sabahıda okulun bahçesinde gösterilerimizi yapacaktık.Dicle sinamasında gösterilerimiz için biletlerimizi hazırlamışlar,öğretmen,öğrenci,veli herkes sokak sokak dolaşıyor,evlere,işleylerine, tanıdık uzak yakın herkese biletleri satıyorduk. Vali, Kaymakam Askeri komutanlar ve herkes birlikte el ele yürek yüreğe aynı gece aynı çatı altında köy şehir,iç içe birlikte olacaktık. Nasılda heyecanlı ve mutlu bir gündü.
Sabahtan herkes okulda toplandı,en son provalar Sinema salonunda yapılacak,eksikler tamamlanacaktı. Belediye otobüsü ile hepimiz sinemaya getildik ,sahne arkasında hazırlıklar yapıldı ,öyle bir sıralama yapılmalıydıki bir oyundan çıkıp diğer oyunda oynayabilmek için kıyafetlerimizi en kısa zamanda giymemiz gerekiyordu. Öğretmenlerimiz makyaj malzemelerini getirmişti, şimd ki gibi nerede öyle heryerde makyaj malzemesi:)
O zaman kadar hiç makyaj yapmayan ve bilmeyen benim dudaklarıma sürdükleri ruj allerji yapmıştı, bir anda dudaklarım şişti,ateşim yükseldi,alev alev yanıyorum. Akşam oldu,dicle sineması tıklım tıklım dolmuş bizler bütün gün aç perişan,ailelerimizin gece seyretmek için gelirken getirecekleri yiyecekleri bekliyoruz. Çalışmaların heyecanı çoğumuzun aklını almıştı,gelirken niye yiyecek birşeyler geitirmemiştik,hala anlamam.
Evden getirmek zorundamısınız anneanne?
Evet yavrum,o zamanlar şimdi ki gibi adım başı kafe,market,restorant,büfe pizzacı,dönerci,yok. Birde çocuklar ailelerden emanet alınmış,sinema salonunun dışına çocukların çıkması kesinlikle yasak. Çocuklar şimdi ki gibi rahat değiller. Açlıktan ölseler,öğretmenlerine biz acıktık demezlerdi,utanırlardı,sadece annelerine söylerlerdi:)
Annemde son numara kardeşimi yeni dünyaya getirmiş, diğer kardeşlerimle evde öyle yoğun ki 🙂 Ancak akşam ekmek arası evde yapılmış köfte ekmeğimi babam ve abiğimle göndermişti. Nasılda sevinmiştim ,babamı abiğimi ve ekmek arası annemin yaptığı köfte ekmeğimi:) Sevinmiştim,hemde öyle sevinmiştim ki şişmiş dudaklarımla ekmek arası köftemi ellerimle sardım ağzıma hızla götürdüm, götürmemle, dudaklarıma değmesibir kaç saniye aldı,hızla çekmek zorunda kaldım. Dudaklarım acımıştı. Saatlerce bekle ve yemek istediğinde yiyeme,nasıl acı veriyor anlatamam:) Ekmek arası köftelerimi bırakmak zorunda kaldım,aç olarak o gece gösterilerimizi yüksek ateşle sundum
Gece saat ikimiydi,üçmüydü,bizleri tekrar belediye otobüsleri ile köyümüze götürdüler,ertesi sabahta köy okulunun bahçesinde köy halkına gösterilerimizi yapacağız, bayramımızı okul bahçesinde kutluyacağız.
Radyolar her evde sesi sonuna kadar açılmış,marşlar,çalıyor,nasıl bir Milli duygu bu hala içim ürperiyor.Bizim evimizde de radyoda marşlar çalıyor,ben alev alev ateşli yatakta bir üşüyorum bir titriyorum,gitmeliyim,gitmeliyim,gitmeliyim diyerek ağlıyor,sayıklıyorum.Annem baş ucumda şaşkın,perişan halk oyunları kıyafetimin içine günlük elbiselerimde hala gözümün önünde elleri ile diktiği pazen çiçekli elbisemi giydirdi ,üzerine şalvarımı,gömleğimi giydirdi. İğne oyalı krepli yemenilerle başımı,birde belimi süsledi,ayağımda şimdi bale danslarında ayaklara giyilenlerden giyecektim giyemedim, normal ayakkabımla oynamak üzere okulun yolunu tuttum. O halde halk oyunlarımızı arkadaşlarımla birlikte okul meydanında oynadım, diğer Hint danslarını ve Mevlana dönmelerimi okul meydanında yapamadım, çünki çok üşüyordum,titriyordum, onların kıyafetleri bildiğimiz Amerikan bezi, şeker çuvalından evlerde dikiş bilen annelerimiz tarafından dikilmişti inceydi,açıktı. Şimdi hani liselerde resim derslerinde yağlı boya tablo çalışmalarında öğrencilere tual hazırlatıyorlar işte o kumaştan:) Şimid o kumaşı çerçeveleyip,sulandırılmış tutkalla sertleştirip resim tablo çalışmalarında kullanıyorlar. Oysa biz o kumaşlarla Hint kıyafetleri, Mevlana kıyafetleri üretmiş annelerin çocuklarıyız.
Şimdi boncuk işlemeli elbiseler,çantalar, ayakkabılargençlerimizi sarmış durumda. İşte bu bayramda bende karton bir kağıttan kesilmiş bir yıldızın üzerini kırmızı boncuklarla işledim,henüz ilk okul dördüncü sınıfa giden bir çocuk olarak onu Hint kıyafeti elbisemin çapraz gelen yakasını bu kendi işlediğim yıldızımla süslemiştim,tüm diğer çocuklar gibi:) Grafon kâğıtları ile kendi ürettiğimiz güllerimizide ayak bileklerimize takmıştık:
Anneannem sustu,kolları ile kendine doğru hafifçe çekti,sanki korumak istiyordu bir şeylerden, sizler geleceğin büyüklerisiniz,bizlerde sizler gibi bir zamanlar çocuktuk,işte bu gün anneanne diyorsun, ömrün ,uzun sağlıklı ,mutlu olsun çocuğum,sizlerde bizler gibi ilerde anneanne,dede olacaksınız, yaşamlarımız değerli, onları kötülüklerle değil, iyi güzel şeylerle dolduralım, kimseye bu dünya kalmıyor, işte geldim gidiyorum,iyi ki sen varsın,bende seni seviyorum küçüğüm diyerek öptü.
Sen ve senin gibi ülkemizde ve tüm Dünyada çocukların Bayramları kutlu olsun,onlar çocuk, çocukları ve yaşlıları sevmek ve saymak,insanlığımızın özü olmalı, çünki her insan önce çocuk sonrada yaşlı oluyor, onun için birbirimizi sevmeyi,saymayı, öğrenmeliyiz. Bizler bunu yapmazsak, kim yapacak? Ben değil,biz olduğumuz sürece insanlık var olacaktır.