Can Ciğer Kuzu Sarması

İyilik ve kötülük  ilk önceleri can ciğer kuzu sarması iki yakın arkadaşmış, taki güzel mi güzel, şirin mi şirin, baktığında gözlerindeki aşk ateşi ışıklarla bu iki yakın arkadaşın  gözlerine aynı anda bakmasına kadar toz bulutunun. Bu öyle sıradan bir toz bulutu değilmiş, her şekil değiştirdiğinde ya kocaman bir külçe altın olurmuş, ya çok güzel işveli kız yada yakışıklı bir delikanlı olurmuş. bazan kocaman  bir masa üzerinde çeşit çeşit yemekleri olurmuş. bazanda son model lüks bir araba ,ya da deste deste kağıt dolarlar Türk paraları, Eurolar olurmuş. İlk karşılaştıklarında her ikisininde kalbi küt küt atmış, başlarına gelecekten habersiz bir birlerine bakmışlar,iyi ve kötü arkadaş , bir birlerine sormuşlar bu da kim diye, şimdiye kadar üçüncü biri olmamıştı aralarında, kim dir nedir diye meraklı gözlerle bakmışlar, yarı ürkek adımlarla yavaş yavaş yanına gelmişler, önce gözleri, sonra elleri ile dokunmuşlar, etrafında dönmüşler, süzmüşler. Toz bulutu öyle işveli , öyle işveli bir kahkaha atmış ki iki arkadaş daha önce böyle şuh bir sesle gülen birini hiç görmemişlerdi. Bu nasıl bir yaratıktı diye birbirlerine sormuşlar, ikiside ilk kez gördükleri bu işveli şekilden şekile giren şuh toz bulutuna hayran kalmışlar, aynı anda kalplerinde hızlı dolaşan kırmızı, beyaz al yuvarları, ak yuvarları kalplerinin kapılarında tık,, tık, tık, diye hızlı hızlı tokmakla vurmaya başlamışlar. İşte o zaman olan olmuş, kötü arkadaşın kalp kapısı önce açılmış ve ilk sözü o duymuş.Yanındaki arkadaşına söylediklerimi , öğreteceklerimi sakın söyleme, bu güzel, şuh, şirin toz bulutu senin hakkındır, ona en iyi en layık olanı sensin. Kötü duyduklarına inanamamış, daha önce böyle bir ses ne duymuş, ne de böyle biri ile karşılaşmıştı.Dönmüş ,arkadaşının yüzüne bakmış, acaba kalbinde söylenenleri oda duymuş mu diye.İyi arkadaş kötünün bakışına anlam verememiş, çünkü onun kalbine sadece toz bulutunun görünüşünün güzel olmasına rağmen gerçek niyetinin iki arkadaşın arasını bozmak için geldiği söylenmişti, dikkatle toz bulutunun içindeki çirkinliğini görmek için gözlerini üzerine dikmiş, onu inceliyordu.Arkadaşının kalbine söyleneni bilmiyordu.Kötüye, iyi soruyor, niçin öyle yüzüme bakıyorsun, ne oldu,alt tarafı yanımıza şekilden şekile giren toz bulutu geldi. onunla hoşça vakit geçirebiliriz ama aramızdaki arkadaşlığımızı bozmadığı sürece, eğer arkadaşlığımızı bozacak olursa onu kendimizden uzaklaştırırız.Kötü arkadaşının sözlerini toz bulutunun aralarına girmesi ile iyi arkadaşının söylediklerini duyamaz olmuş bir anda.İşaretlerle seni duyamıyorum, seni duyamıyorum demiş.İyinin kalbi bir anda öyle acımış ki, kimdi, neydi, nereden gelmişti bu toz bulutu, arkadaşına ne yapmıştı? Bağırarak kötüye sesini duyumaya çalıştıkça kötü her söyleneni ters anlamaya başlamış, cilveli şuh toz bulutu, onların birbirine bağırarak söylediklerini dinledikçe daha şuh kahkahalar atmaya başlamış. İyi bakmış ki kötüye hiç bir sözünü duyamıyor, sen toz bulutu ile mi kalacaksın, yoksa benimle mi geleceksin diye yerlere resim çizerek işaret dili kullanıyor.Kötü senide, onuda istiyorum diyor. İyi ,İyi olduğu için kabul ediyor, arkadaşını cilveli,şuh toz bulutunun esiri olmasın ,yanımda olursa arkadaşımı korurum deyip ikisini birlikte yanında götürüyor.Ama aradan çok zaman geçmiyor, kötünün kulağına söylenen sözler arttıkça artıyor, arkadaşının kölesi misin, arkadaşınla herşeyi paylaşmak zorunda mısın, onunla Euroları,Dolarları,evleri, eşyaları, yaşamını paylaşmak zorunda mısın diye.Kötü bir gün çıldıracak duruma geliyor ve kalbine söylenenleri yüksek sözle arkadaşına haykırırcasına söylüyor.Yeter artık, arkadaş, arkadaş dedim, yıllardır seninle yaşıyorum, herşeyimi paylaşıyorum, beni rahat bırak, ben toz bulutu ile gitmek , onunla gezmek dolaşmak istiyorum, senin arkadaşlığınada ihtiyacım yok diyor.Nasıl olsa toz bulutu her şekle giriyor, istediklerimi bana sunuyor birde seni yanımda taşıyamam .İşte o zaman iyinin kalbi birden tık diyor, arkadaşını kurtarmak için toz bulutunuda birlikte yanlarında keşke ilk gün götürmeyi teklif etmeseydi arkadaşına. Kötü arkadaşı toz bulutu işveli, şuh , şekilden şekile girerek arkadaşını ele geçirmişti. Oysa önceleri hiç mi hiç aralarında böyle sözler ,davranışlar olmamıştı, alışık değildi iyi böyle sözlere, davranışlara. Başını önüne eğdi sen bilirsin,arkadaşım, nasıl yaşamak istiyorsan öyle yaşa, ben kendi bildiğim ile sende bildiğin ile yaşa diyor. İşte o günden sonra iyi ile kötü her karşılaştıklarında iyi, arkadaşım gel dese kötü toz bulutunun onun kulaklarına yaptıkları ile iyiyi duyamıyor.Canciğer kuzu sarması iki güzel dost artık ayrı ayrı dolaşır oldular.Ne zaman karşılaşsalar iyi umudunu hiç yitirmeden ona sesleniyor, gel biz can ciğer kuzu sarması iki güzel arkadaşız toz bulutu ile arkadaşlığımızı ve kendini yok ediyorsun diye sesleniyor.Ama kötünün kulaklarına öyle toz bulutu dolmuş ki canın cehenneme, ciğerimin köşesi toz bulutum der olmuş.Son gördüğümde kötüde toz bulutu gibi şekilden şekile giriyordu, bazan zevk köşesi, bazan,dolar,bazan euro, bazan kocaman bir ev, bazan lüks bir araba.Herkes onun peşinde koşuyor,yakalayana ettiğini ediyor. toz bulutunun kendisine ettiğini oda aynen peşinden koşanlara ediyor. önce kulaklarını duymaz ediyor, sonra kendine benzetiyor, şekilden şekile girerek bazan işveli,bazan şuh,bazan komikliklerle insanları etrafına topluyor, iyi hala kötünün peşinde ne olur ona inanmayın onu toz bulutu ele geçirdi, onun oyuncağı oldu, sizlerde onun gibi olmayın diye insanlara yalvarıyor.Kulaklarına toz bulutu kaçmışları kurtaramıyor, kaçmadan yakalayabildiklerini kurtarıyor.Ama kulağına toz bulutu kaçmayan insan o kadar az ki.İşte iyiler onun için çok azdır daima, iyilerin kıymetini bilelim.

re

Yıllar Sonra (Bölüm 5)

Sabah başka bir yerde ve başka bir yataktayım, uyandığımda önce ben neredeyim sorusunu sordum kendime. Evet ben yine sabahlamış, aradaki kayıp yıllarımızı paylaşmıştık arkadaşımla. O da bende farklı kentlerde farklı şeyler yaşamıştık, roman olacak kadar ama şimdi bir geceye sığdırmıştık yılları. Gerindim hafifçe tebessüm ettim, hey yıllar, nasılda geri dönüş zaman makinası ile hızla geri geldiniz, mutluydum, birbirimize dünyadan yok olmadan kavuştuğumuz için. Ne yaşamış olursak olalım işte hepsini anı olarak paylaşıyorduk sadece, hepsi geride kalmıştı, önemli olan bundan sonraki yaşamımızda birbirimize daha yakın olabilmekti. Ömür çok kısa değerini bilmeliyiz diye düşündüm bir an. Arkadaşım odama geldi, günaydın hemen kahvaltılarımızı yapalım, ben, Sami kahvaltıyı birlikte hazırladık. Ne güzeldi, birlikte hazırlıyorlardı hayat müşterek sözünü uygulamaları hoşuma gitti. Kahvaltıya oturduk, öyle güzel şeyler hazırlamışlardı ki, şundan al, bundan al sözleri arasında birden arkadaşım telefonun sesi ile telefonunu eline aldı birisi ile konuştu. Döndü hadi çabuk olalım, saat tam bir buçukta gideceğimiz yerde olmamız gerekiyor dedi. Nereye gidiyoruz diye sordum. Sami bizi yemeğe götürecekti, sana söylemeye unuttum, hemen hazırlanalım dedi. Canım henüz kahvaltıdan yeni kalkacağız, bu yemek işide ne oluyor, söyleseydin bu kadar yemezdim dedim. Olsun oraya gidinceye kadar acıkırız deyip geçiştirdi. Gözü arada saatine gidiyor, bu arada da hadi çabuk olalım diyordu. Ev sahibi ne diyorsa doğrudur, ona uymam gerek deyip hazırlandım. Hızla evi terk ettik, arabaya binip yola çıktık. Yol boyunca gittiğimiz yerlerin neresi olduğunu bilmeden etrafı seyrettim, arada yıllar olduğu bu şehri gezip görmeyeli, ne kadar değişmiş diyorum, geçmişte gezip gördüğüm yerlerden sadece birkaç benzerlik görmüştüm, çoğu bana yabancıydı. Büyük bir tesise araba ile girdik. Sami arabayı uygun bir yere park etti, geldik dediler ikisi birden. Onlar önde ben biraz arkada kalmaya dikkat ederek yürümeye başladık, basamakları çıktık, geniş bir yere girdik. Karşı sağ tarafta bir piyanist piyanonun başında hafif hafif tuşlara basarak tatlı bir müzik çalıyor, hoş bir yer dedim içimden. Masalar düzgün sıralar halinde cam kenarlarına sıralanmışlar, bazıları da salonun ortasına serpiştirimişler. Masalarda kadınlı erkekli farklı gruplar oturmuş, kimileri yemek yiyor, kimileri kağıt, tavla oynuyorlardı. Genelde orta yaşlı insanların mekanı dedim içimden. Çoğu kültürlü olduğunu oturuşları, konuşmaları ile gösteriyordu. Bizim ne işimiz var burada şimdi dedim içimden, böyle zaman geçirmek için gelmiş insanların arasında, benim öyle zamanımı geçirmek için böyle bir yerde saatlerce oturma düşüncem yok. Ben az zamanda çok işler başarmayı seviyorum, yaşamımızın çok kısa olduğunu ve bir günümün diğer güne eş geçmesine hiç tahammülüm yok. Sessizleştim, peşlerinden yürüyorum, onlar önde ben arkalarında, cam kenarında kalabalık bir grubun oturduğu masaya doğru yürüyorlar, masanın önünde ikiside durdular, gözlerim arkadaşımda ve eşinde, tanıdık birilerini gördüler herhalde onlara selam verecekler dedim içimden, bende arkalarında durdum. Masadaki bütün kalabalık aynı anda ayağa kalktılar. Okumaya devam et “Yıllar Sonra (Bölüm 5)”