Gökkuşağı Yaşamlarımız

Dışarıda hafif ,hafif  bulutlardan yer yüzüne inen yağmur damlaları yolları ıslatıyor. Yol boyunca kaldırım kenarlarına sıralanmış arabalarda nasiplerini alıyorlardı. İnsanlar ıslanmamak için gidecekleri yerlere ulaşmak için hızlı adımlarla yürüyordu.  İşte elindeki bir gazeteyi kafasına şemsiye yapmış biri telaşla geçiyor. Nisan yağmurlarımız diyorum. Dünyanın her yerinde Nisan yağmurları aynı mı yağıyor diye düşündüm bir an. Dünyanın diğer yerlerinde Nisan ayında iklimler aynı değil biliyorum. Mevsimler,aylar diye öğrendiklerimizi bir daha gözden geçirmem gerek:) Okullarda öğrendiklerimiz,ve şimdi öğrendiklerimiz. Dört mevsimi farklı aylarda farklı şekilde yaşıyor dünya. Kaldırım kenarındaki park halindeki arabalardan bir tanesi yavaş yavaş uzaklaştı. Bıraktığı boşluk henüz  ıslanmamıştı, arabanın resmi hala duruyordu, işte yağmur damlaları tek tek resmin üzerine damlıyordu, çoğa kalmıyacak orasıda ıslanacaktı. Arabadan kalan resimde yok olacaktı.

Olaylar, yaşadıklarımızda böyle olmuyor muydu? Her yeni bir yaşam bir öncekinin üstünü kapatmıyor muydu?

Kapatıyordu elbette fakat insanlar bunun farkında ne kadar olabiliyordu?

Her yeni bir gün yeni bir hayatın başlangıcı oluyor,bazan farkında oluyoruz,bazan olamıyoruz. Dün, bugün, yarın kavramları hepimiz için kelime olarak aynı olsada yaşanmışlıklar nasılda farklılıklarla dolu. Hepimizin,dünü,bugünü,ve yarını nasılda zengin ne çok hikayeler, romanlar,diziler, filmlere malzeme üretiyor.  Belli bir süre ilgimizi çekiyorlar, arabanın ayrıldığı yerdeki izin yok olması gibi bizden gidiyorlar, yok oluyorlar. Bizlerinde üstüne sanki  yağmur damlaları yağıyor,izleri silip yok ediyor. Bu iyi mi diye sordum kendime. Evet bazan iyi oluyordu. Acılarımızı, üzüntülerimizi, sıkıntılarımızı hep yaşamak zorunda kalsaydık yaşam katlanılmaz olurdu dedim kendime.Sevinçlerimizi  mutluluklarımızı düşündüm bir an, onlar kalsaydı nasıl olurdu? Yeni sevinçleri yaşamak için yer kalmazdı dedi yüreğimin sesi. Onlarda mevsimler gibi yenilenmeliydi.

Kışın soğunda üşümek ,yazın sıcağında terlemek,ilkbaharda ruhumuzun sevinçle solması ve sonbahar. Sonbahar  son gibi görünsede  yorgunluğun dinlenmesi değilmiydi? Yaşam  nedir ? Gökkuşağı dedim kendime. Gökkuşağı yağmur yağdığında güneş ışınlarının su damlacıklarında ki yansımaları ile oluşmuyormuydu? Gökkuşağını sevmeyen yoktur, herkes hayranlıkla izler fakat dokunamaz, resimleri çekilir  kaybolmaması için dualar edilir fakat bir süre sonra o da arabanın resmi gibi, bizim yaşamlarımız gibi bir süre   olmaz mı? Yaşamlarımızda renkli,gökkuşağı gibi, parlak,renkli,hayran olduğumuz fakat ulaşmak için yaklaştıkça geri giden,bizleri peşinden koşturan değil midir?

Gökkuşağını nasıl seviyorsak,yaşamayı da öyle seviyoruz, Gökkuşağına nasıl hayransak,yaşamayada öyle hayranız, onu nasıl kaybediyorsak,yaşamlarımızıda öyle kaybetmiyormuyuz?

Onun için her nefes aldığımız anın değerini bilmek,şükretmek,ve yaşama Gökkuşağı gibi bakmak,çok bağlanmamak gerek.

Cennet Ataköy(3)

Akşam yemeğini bahçedeki kamelyanın altında mangalla yapma hazırlığımız başladı,eşi mangalı yakıyor biz bayanlar közlenmiş biberleri,patlıcanları soyuyoruz,bir taraftanda hafif müzik radyomuzdan kulaklarımızın pasını siliyor.İşte soyma faslı bitmişti onları en güzel süsleme sanatımızı kullanarak tabağın içinde masanın ortasına koymuştuk,birde olmassa olmaz dediğim benim çok sevdiğim arap salatımı yapmalıydım.Adını öyle koymuştum, Filistinli yıllardır göremediğim ama kalbimde hep sevgi ve minnetim olan canım güzel arkadaşımdan öğrendiğim salatımı,yapmalıyım ve bu güzel dostlarımla paylaşmalıydım,mangalın yanında çok iyi gider.Nasıl birşey diye merak edenleriniz olabilir.Kolaydır yapımı ama lezzeti çok güzeldir .Çatalla değil kaşıkla yemeliniz ki tadına varabileseniz.Ana malzemesi mutfaklarımızdan eksik olmayan domates,yeşil biber, salatalık,maydonoz,sarımsak,limon,zeytinyağ, tuzdur. Ama yapımındadır iş,emek ister.Dometeslerin ve salatalıkların kabukları soyulur ve minik minik  doğranır,birde soğan yerine sarımsak kullanılır.Filistinli arkadaşım bir avuçta ince bulguru kabartıp içine karıştırır ,yemek öncesi küçük tabaklar halinde ikram ederdi,beğenmiştim, onu kendi zevkimle değiştirmiş,kendi ağız tadımla yeni bir salataya dönüştürmüştüm.Ne zaman yapsam asla tabakta kalmaz bilirim ve işte onu yapmak için mutfağa gidiyorum,dostlarımla tanışması lazım salatamın,biliyorum ki hep burada kalmıyacağım,benden dostlarıma hatıram kalsın istiyorum,her mangal yaptıklarında kulaklarımı çınlatsınlar istiyorum:) Birde marullu salatalarımız mangalın yanında olmazsa olmazıdır,eğer mevsimiyse marulların kıvırcıkların,onuda yapacağız.Misafirlik süremi çoktan bitirmiştim,herşeyi paylaşmak ne güzeldir.İşte camdan sesleniyorlar marine edilmiş,etler,tavuklar hazırmıydı(marine işi bu gün benimdi) Evet diye sesleniyoruz içeriden arkadaşımla,et ve tavuk parçaları marineli olarak mangalın yoluna çıktı arkadaşımın ellerinde:)Birlik olmak ne güzel diye geçirdim içimden,sen ben yap demeden herkes kendine düşeni yapınca nasılda güzel oluyor,yapmak ve yemek işte dedim ben şanslı bir insanım böyle güzel dostlarım arkadaşlarım olduğu için ,şükrettim bir kez daha. Hava annemizin elinde kömürlü semaver,masanın bir köşesine koyuyor,eline ateş küreğini aldı,mangalın yanına geldi,küreğine ateşleri doldurdu semaverin yanma bölümüne döküyor,semaverde çay yapma işi onun, işi iyi biliyor dedim,Erzurumluydu,Erzurumun  semaverle yapılan çayları meşhurdur.Yıllar önce Erzurumlu tanıdıklarımdan duymuştum,Erzurumda çay ikramlarında kişi  ikinci veya üçüncü çayı içmek istemediğini belirtmek için boşalan bardağının üzerine çay kaşığını düz olarak koyarmış,çayı ikram eden kişi onun başka çay istemediğini oradan anlarmış,bardağına çay koymazmış, ne güzel sessizce anlaşırlarmış,ısrar yokmuş,Allah aşkına ne olur sözleri ile sıkmazlarmış,birbirlerini.Semaverin yanışını seyrederken bir an geçmişteki dostlarımıda anmadan edemedim, onlarda çok güzel insanlardı dedim.Bir anda çocukluğuma döndüm,Allah Rahmet eylesin ikisinede,babamın arkadaşıydı tiki varmıştı Hurşit amcamızın,çocuğuz bunu öğrendik nasıl olduysa, sabahları birlikte bindiğimiz ,birlikte gittiğimiz servis arabamızı durakta bekliyoruz, erkekli,kızlı çocuklar ve babalarımız, babalarımız çimento fabrikasında çalışıyorlar, onların servisi ile çalışanların çocuklarıda okullarına bırakılıyor.İşte bu sabahta kalabalık bir grubuz,çocuklar Hurşit amcanın tikini öğrenmişti ve onun nasıl bir tik le yaşadığını merak ediyorlardı, hangisi Hurşit amacaya tikini görmek için muzipliğini yapacaktı, ona karar verildi önce.İşte içimizden en cesaretli olanı yavaş yavaş Hurşit amcaya yaklaştı BAMYA diye seslendi.İşte olanlar oldu, Hurşit amcamız kaşınmaya, zıplamaya, küfretmeye başladı, çıldırmıştı, çocuğuz oyun olarak bakıyoruz olaya gülüyoruz, aklımızca eğleniyoruz. Şimdi nasıl zor bir yaşamı olduğunu anlıyorum,bir kelime bir insanı ne hale getiriyor diyorum.Semaverin yanışını seyrederken nerelere gelmiştim.Erzurumlu Hurşit amcamız çocukluğumuzun eğlencesi , bu günün Rahmetle andığımız insanı hatırlattı bir anda kendini,semaverde çayımızda bir taraftan oluyordu, yemek sonrası kamelyanın altında gecenin sessizliğinde sesleri dinleyerek çaylarımızı yudumlayacaktık. Mangalda etlerimiz piştikçe evin erkeği tabaklarınızı uzatın diyor, maşa ile tabaklarımıza pişmiş etleri koyuyor, mangala yenilerini pişmek üzere koyuyordu, bir taraftanda kendini besliyordu:)Öyle çok yemişik ki herkesin yağlı elleri midesine doğru gitmeye başladı, kimi ellerindeki yağları siliyor midesini bastırıyor, kimisi elleri ile midesine masaj yapıyordu, çay zamanı gelmişti,çaylarımızın mis gibi kokusunu ciğerlerimize çekerek yudumlamak ayrı güzeldi.Herkesin ellerine,yüreklerine,kalplerine sağlık diyoruz.Yemek için mi yaşanır, yaşamak için mi yenir? Biz bu gün mutlu yaşamak için yemiştik, ve mutluyduk, geç olmuştu yatma zamanı yaklaşıyordu,yazın o güzel gecesinin sonuna gelmiştik, yarın ne yapacaktık, onlar konuşuldu, proğramlar yapıldı, Ömrümüz yeter, sabah çıkarsak yeni bir sabah, yeni bir yaşam keşfine çıkacağız, yeni şeyler, göreceğiz, öğreneceğiz, öğreteceğiz, yaşamın değerini bilerek yaşamak ne güzeldir. yarın yeni yaşadıklarımı paylaşacığım bir sonraki cennet ataköy dördümde.