-Bu gün çok öfkeliyim, birilerinin kafasını, gözünü kırasım geliyor.
-Belli ki canını sıkan bir şeyler olmuştu. Bizler zaman zaman aşamadığımız sorunlarımızda hırçınlaşırız,duygularımız gel gitler yaşar. Hepimiz farklı yöntemlerle bu geçişleri atlatırız. Bazımız farkında olmadan o an ki ruhsal yapımızla sevdiklerimizi isteğimiz dışında incitiriz. Belli bir süre sonra sakinleşir,yaptığımız hatanın farkına varır özür dileriz, bazılarımız farkında olmayız.
Önemli olan bu dönemi nasıl kolay atlatacağız.
Denizin birden bire şiddetli bir rüzgarla yüksek,hırçın dalgalarla sahile vurup,suların tekrar denize doğru akışını seyrettiniz mi hiç? İşte insanlarında o an ki öfkesi aynı denizin bir anda hırçınlaşması,dalgalarla sahile gidip gelmesi, önünde ne varsa alıp bir yerlere götürüp fırlatması gibidir.
Deniz nasıl belli bir süre sonra sakinleşir,durulur, süt liman değimi gibi olur, işte insanlarda öyledir.
Bizler o anımızda ne yapmalıyız? O an ki mekan önemlidir. Evde isen sorun yok, hiç kimseye cevap vermeden doğru duşun altına gir,kafandan aşağıya sakinleşinceye kadar su tut ki kafatasının içindeki öfke merkezindeki aşırı elektrik yüklü alandaki ısınma soğumaya geçsin. Hani bilgisayda, televizyonlarımızda, elektirikli aletlerimizde aşırı ısınmalarda önlem olarak elektrik kablosunun fişini çekeriz. Saçlarını çok seven, şekilden şekile sokan gençlerimiz bilirler:) Fön makineleri ısındığında düğmesini kapatırlar bir süre beklerler, fön makinesi soğuduğunda tekrar saçlarını güzelleştirmeye devam ederler:)
İşte gençlerimizin her zaman kullandıkları bir tekniği kendi yaşamlarına geçirmeleri için kolay,kesin,çözümlü kullanabilecekleri yöntem diyorum.
İkinci bir yöntemde,karpuz zamanı ise eğer:) Kocaman bir karpuzu kucaklayıp,hızla yukarı kaldırıp zemine çarpmaktır. İşte o anda etrafa saçılan karpuz parçaları ve sularının seyredeceksin,ağır çekimli,sadece ona odaklanacaksın. Karpuz parçaları yerlerini bulduklarında, karpuzun göbeğini parçaların arasından bulmak için gözlerinle tüm parçaları dolaşacaksın. İşte karpuzun göbeği karşında sana bakıyor, gördün mü? Al şimdi onu avuçlarının arasına,parmaklarının arasından bırak suları süzülsün,küçük çocukların karpuz yemelerini düşün işte şimdi bir çocuk gibi ye.Ha öyle tabak çatal kaşık değil. O karpuz parçalarının sıçramış karpuz sularının arasında yere bağdaş kur otur bırak elbiselerin kirlensin, bırak ki büyüme yükün omuzlarından yere insin.
Hepimiz insanız,zaman zaman insan olmanın yükü omuzlarımıza ağır geliyor.Bir makine bile zaman zaman arıza yapıyor, bakıma alınıyor,kendimiz için bunu niye yapmıyalım?
Birilerinin kafasını,gözünü kırmaktansa,karpuzu kırarım,bir güzelde göbeğini yerim,çocukluğumda olduğu gibi parmaklarımın arasından akan karpuz sularınıda yaşadığım insanlık sıkıntıları gibi görür,işte akıp gidecek bir şey için niçin canını sıkıyorsun diyerek kendimi motive ederim.
Yaşadımızı sanıp,yaşamayı unutmuş insanlara dönüştük. Doğal beslenme, doğal yaşam,doğalları ararken,ben ne kadar doğalım,neyi ne kadar gerçek yapmak istediğim gibi yapıyorum,diye kaçımız kendimize soruyoruz, ya da sormayı akıl edebiliyoruz. Hep koşuşturmalar, istekler, projeler. Saat bile günde iki defa on ikiyi gösterirken bizler kendimiz için günde iki defa gerçek yapmak istediğimiz şeyler için zaman ayırmıyoruz?
Kendimiz için bir şey yapmıyorsak,başkaları için neyi ne kadar yapabiliriz, ya da başarabiliriz?
Karpuzcu!!! ,karpuzcu!!!! tam mevsimi….