Misketim

Kalbimde ince bir sızı

Sen de hissediyor musun?

Her uyanışımda selam diyordum

İşte bir gün daha başladı.

Şükürler olsun.

Önce şükür,ardından sen gelirdin kalbime.

Alışmıştım bu oyuna.

Şükür ve sen,yer etmiştiniz ruhuma.

Sizinle uyumak, uyanmak nasılda güzeldi.

Ta ki bir sabah….

İstemiyorum seni,git dediğimde

Misket olup yuvarlandın.

Küçük misketim,büyük acım.

Nereden ,nereye yuvarlandı misketim.

İtiraflarım kendime,sen nereden bileceksin.

Çok yaşamak mı,çok gezmek mi,

Çok okumak mı,çok görmek mi,

Çok şey bilip,çok susmak mı,

Çok nedir?

Kime,neye göre ölçülür?

Bana çok gelen,sana az,

Sana çok gelen bana az.

Çokluk,azlık varlık,yokluk,

Senin mi,beni mi?

Ne senin,ne de benim.

Ortamızda yuvarlanan,

Misket sadece.

Bazen sana,bazen bana doğru,

Yuvarlandıkça,

Renkleri, ah o renkleri yok mu?

Bazen seni,bazen beni kandırıyor.

İkimizi kandıran şu misket yok mu?

Seni de,benide kandırıyor.

Gökkuşağı renkleri.

Orman,deniz,gökyüzü,toprak oluyor.

Güneş olup ruhumu ısıtıyor,

Ay olup gecemi aydınlatıyor,

Yıldız olup göz kırpıyor.

Sana da öyle mi yapıyor?

Aramızda yuvarlanan,

Renkli misketimiz,yuvarlak misketimiz.

Misketimiz diyorum.

Sen nereden bileceksin,

Sana hiç söylemedim ki.

Elma Dersek Çık!

Hani bazen konuşmak,haykırmak  istersin

Sözler,düğüm,düğüm olmuştur.

Her şeyi anlarsın,anlatamazsın.

Gözlerin,çok uzaklarda,

Sanki dipsiz kuyuda

Kaybolmuş çocukluğunu,gençliğini arıyorsun.

O ne,nasılda karanlık kuyunun dibi.

Bir ışık  yok mu?

Kuyunun dibini aydınlatacak.

Elinde feneri,lambası,mumu olan.

Neredesiniz?

İşte elinde değil,yüreğindeki ışıkla aydınlatıyor.

Dipsiz kuyuyu.

Bak ,gör,çocukluğun ve anıların.

Hepsi tek,tek,sıralanmıştı.

Koşan,gülen,çocuklar.

Beyaz pirinç başlıkları olan kocaman iki karyola.

Bütün çocuklar üzerinde  zıplıyor,takla atıyor.

Kahkahaları odayı kaplamış.

Anneleri nerede bu çocukların?

Kimdi bu çocuklar?

İşte sarı saçlarım,

Güneş çilleri kaplamış yüzüm.

Bu ben miyim?

Ne kadar çok zaman geçmişti.

Yüzümde güneş çilleri değil,

Yaşam çizgileri vardı  şimdi.

Deli,deli kulakları küpeli..

Mustafa ,mıstık,arabaya kıstık,

Üç mum yaktık,

Seyrine baktık.

Kimdi bunu söyleyen?

Hem zıplıyor,hemde söylüyordu.

Nereden öğrenmişti?

Şimdi bütün çocuklar söylüyorlar.

Dipsiz kuyunun içine

Dalları uzanmış söğüt ağacı

Minik parmaklardan bir halka.

Ne çok parmak var .

İşte bir parmak,ağızda ıslatılmış,

Parmakları sayıyor.

El el ebildek,

Elden çıkan debildek.

Debildeğin yarısı,

Yarı koyun derisi,

Adem,budem,

Çek şunu şuradan..!

Parmağını büküyor.

Kimdi bu çocuklar?

Teyze,amca,dayı,hala çocukları.

Gökalp,Zehra,Hatice,Resmiye,Saadet,Hasan.

Diğerleri….henüz küçükler.

Onlar oyunlarımızda bir görünüyorlar,bir yok oluyorlar.

Dipsiz kuyuda,büyüyen çocuklar.

Yerleri,yolları ayrılan çocuklar.

İşte bir tanesi,o ne söylüyor?

Beni toprağı yağmur kokan köyüme gömün diyor.

Ne zaman,nasıl büyümüş,yolun sonuna gelmişti?

İçimizde en hızlı koşan,finişe varandı.

Oyun bozanlık yaptı,

Bana yalan söyledi ,

Hayır! onu geçirmeye gitmeyeceğim!

Hıçkırıklarla ağlıyor tepiniyordu Zehra.

Aslan gibi yarasını sakladı,hepimizin dağıydı.

O  Haticesini çok severdi,

Bir değil iki Haticesi olmuştu.

Haticeler,bitkindi,kalpleri ağlıyordu.

Işığın yönümü değişti?

Dipsiz kuyunun dibi niye karanlık?

Çocukluğum,kahkahalarım,sevinçlerim

Arkadaşlarım ne oldu?

Biri bir şey söylesin.

Hani hiç ağlamıyacaktık,

Hiç ayrılmayacaktık.

Ne oldu bizlere?

Oyun bozanları sevmiyorum,sevmiyorsun,

Sevmiyoruz değil mi?

Hayır biz oyunumuzu bozsa da

Onu seviyoruz!!!

Gökalp!! Saklambaç oynamayı sevdiğini biliyoruz.

Hadi oynayalım.

Elma dersek çık.

Armut dersek saklan.

Elma!! Elma!! Elma!!

Çıksana !!! En hızlı koşanımız .

Neredesin??