Selam ,nasılsınız? Sizi epeydir görmedim.
Teşekkür ederim iyiyim,siz nasılsınız? Sık gelmiyorum, onun için karşılaşmadık sanıyorum.
Yanında iki bayan var,onlar dinliyorlar.
Sizinle en son konuşmuştuk,hatırlıyor musunuz, o gün eve gittiğimde bir dalmışım, kızım anne ne düşünüyorsun diye sordu. O an sizi ve söylediklerinizi düşünüyordum, keşki yıllar önce sizi tanımış olsaydım diyordum içimden. Kızıma seni, söylediklerini anlattım.
Kırk, kırk beş yaşları arasında menekşe gözleri, ince uzun boyu ile makyajsız nasılda hoş bayandı, gözleri ışıl,ışıl, kalbi iyilik dolu,yanlış insanların,yanlış yerlerin içinde kendi yaşam savaşını veriyordu.
Farklı lisanda üç bayan aralarında konuşuyorlar.
Nerelisiniz? Diye sordum.
Muşluyum,diyerek cevap verdi.
Diğerlerine sordum, sizler nerelisiniz?
İkiside aynı anda cevap verdiler, bizde Muşluyuz,fakat yıllar önce oradan ayrıldık, şimdi bu şehirde oturuyoruz.
Hepside güzel insanlardı. Menekşe gözlü olana önce sordum, kaç çocuğun var?
Beş kızım, üç oğlum,toplam sekiz çocuk, kocam bizleri bıraktı, başka bir kadınla aldı başını gitti, nerede hiç bilmiyorum. İki oğlum hapiste, evde tek kızım çalışıyor, geçinmeye çalışıyoruz.
Kaç yaşında evlendin?
Ben evin en büyük çocuğuydum,babam beni on beş, onaltı yaşlarındaydım, akrabamamıza verdi.
Eşinden boşandın mı şimdi?
Yok ben boşanma davası açmadım, oda zaten boşamaz, bizlede ilgilenmez, kimbilir nerelerdedir.
Peki diğer kadından çocukları var mı?
Hiç bilmiyorum diyerek cevap verdi.
Diğer iki kadından bir tanesine döndüm.
Senin kaç çocuğun var?
Benim beş çocuğum var, işte en küçük oğlum bu diyerek oğlunu gösterdi.
On üç yaşlarında temiz yüzlü bir çocuk,bizi dinliyordu,başını öne eğdi.
Seninde mi eşin bırakıp gitti yoksa diyerek bayana sordum.
Yok henüz bırakıp gitmedi,derken içindeki acı yüzünden okunuyordu.
Keşki annem,babam,kocaya vereceklerine,beni okutsaydılar.
Ben şimdi kızlarımı okutuyorum,bizim gibi cahil kalmasınlar, bizim gibi eziyet çekmesinler istiyorum.
Beş çocuklu hanımda aynı acı ile söze karıştı.
Benide küçük yaşta akrabamızın oğlu ile evlendirdiler, ama ben okuma yazmayı öğrenmek için şimdi çalışıyorum, gece okuma yazma kursuna gidiyorum, geçte olsa okuma yazma öğrenmek için elimden gelen gayreti yapıyorum.
Menekşe gözlü bayanda ah bir okuma yazmam olsaydı keşki derken yüreğinin titreyişini,dudaklarından dökülen sözcüklerde hissedebiliyorum, o şimdi sekiz çocuğun geçim derdine düşmüş, kendine ayıracak zamanı yok,ah hissetmemek mümkün değil. Şehirler, renkler, farklı olsada, bir şey görüyordum,hala kadınlarımızın içindeki kendi yaşamlarındaki tercihleri için seçenekleri yoktu. Ana olmak zor zanaat derim hep, anne kendini,yaşama haklarını,ikinci plana atmış, çocuklarını kurtarma çabasında, baba kendi yapmak istediklerini yapmak için yolunu çizmiş. Öyle bir geçer zaman ki dizileri hep var insanlarda,konuşunca, dinleyince, dizilere bakmadanda, yaralı yürekleri görebiliyoruz dedim o anda. Kalbi sevgi dolu bir kadının hak etmediği bir yaşamı yaşadığını görmek bir anda içimi acıttı. Çok çocuk isteyip, çocukları ard arda olduktan sonra, kadının üzerine sorumluluğu bırakıp kendi yaşamına yelken açan erkeklere niçin? sorusunu sormak isteyen ne kadar çok kadının var olduğunu görmek, bir kez daha acıttı.Bu çocukların topluma sağlıklı(ruhsal ve bedensel)yetişmesini nasıl bekliyecek bu toplum diye düşünmeden edemedim. İşte iki erkek çocuğu hapiste ve kadın çaresiz, yükü taşımaya çalışıyor. Ah deyişindeki acısını görmemek mümkün değil.
Yıllar önce pazarda seyyar satıcı bir gençle konuşmuştum yine böyle. On dokuz yaşındayım demişti.
Kaç kardeşsiniz diye sorduğumda.
Kırk kardeş olduklarını söyledi.
Nasıl dedim.
Babamın beş karısı var,her kadın kendi çocukları ile evinde oturuyor, babam sıra ile evlerde kalıyor.
Peki bu kadar çok çocuğa baban nasıl bakıyor? Ne iş yapıyor baban?
Acı bir gülüşle ,babam çocuklara bakmaz,anneler bakar çocuklara, şimdi bu pazarda bütün anneler pazarda birşeyler satıyor,akşam oluncada anneler çocukları ile evinde yaşamını sürdürür, babamızda hangi eve sırası gelmişse ,o eve gider. Ben çoğu kardeşimi tanımıyorum, kimi İstanbulda, kimi İzmirde, kimi,Ankarada çalışmak için gitmişler, yolda karşılaşsak birbirimizi tanımayız, kardeş olduğumuzu bilmeyiz,diyerek anlatmıştı.İşte çocuklarında isteklerinin dışında yaşamak zorunda bırakılan bir acı daha diye düşünmüştüm o zaman.