Kendini sorgulamak nasıl bir şeydir bilir misiniz bilemem ama ben kendimi zaman zaman sorgularım, iyimidir, kötümüdür derseniz kendimce bunun doğru olduğuna inandığım için ara da hep yaparım.Kimim,neyim, ne yapmak istiyorum, neleri yapabildim, neleri yapamadım,yapmak istediklerim nedir, niçin yapmak istiyorum diyerek kendi mi sorgularım.Yaşam denilen ömrümde şimdiye kadar neler yapmışım ve neler yapmalıyım.İşte şimdi sırada olan yazmam gereken hikayemi erteledim niçin mi? Daha önce acemice yaptığım bir kaç videomu seyrettim dinledim, hafifçe tebessümümle kendime yapmak istediğin ama henüz teknoloji denilen illeti tam öğrenemediğin için denemelerinle yapmaya çalışıyorsun, olsun bu da bir başlangıç dedim kendime.Çocuklarda ilk okula başladıklarında öyle değil midir önceleri eğri büğrü çizgilerle başlamazlar mı ? Şimdi sende öylesin içindeki inancın, başarma arzunu kaybetme bir gün en iyileri en güzellerini yapabileceksin ,yazabileceksin, sen inandığın sürece gerisi gelecektir.Neyi niçin mi yapmak istiyorum diye kendime sordum buna iç konuşma diyorlar,bende içimle konuşmayı öğrendim, yaşam öğretiyor zamanı geldikçe.Dünya denilen gezegenimiz iyisi, kötüsü ile biz yaradılmışların canlı ve cansız halimizle yaşadığı bir yer bize en güzel şeklide sunulmuş büyük bir nimet onu kullanmamıza bağlı, nasıl görüyor ve kullanıyorsak bize öyle cevap veriyor.Gezip ,görmeyi, tanımayı seviyorum .Geçmişte çalışma, çocukları büyütme,çevrendekilerle birlikte koşuşturmalarla zamanı kullandım şimdi iz bırakma zamanım geldi diyorum. İz bırakmak bastığın topraktada izlerimiz kalmaz mı?Toprak üzerindeki izlerimiz nasıl kalabilir ki üstünden başkaları geçtiğinde, yağmur yağdığında izler yok olur.Onun için bol bol ağaç dikmeliyiz, en güzel iz derim gelecek nesiller meyvesinden, gölgesinden faydalandıkları sürece seni tanımasalarda seni düşünüp dua ederler,Allah razı olsun kim diktiyse derler belki. Birde resim tutkumu düşündüm, evet ben poz vererek resim çekilmeyi,yada çekmeyi sevmediğimi fark ettim,yaşadıklarımı,yaşananları çekmeyi seviyordum.Birde kalbime, ruhuma hitap eden müzikleri seviyordum.Müzikler o an ki ruhumla ilgili değişkenlik gösteriyor, bazan romantik,bazan hüzünlü,bazan çılgınca dans etme arzusu uyandıran farklı müzikler.Bir şeyi daha keşfettim,dans müziklerinde ki farklılıklarda ki bedenin farklı yerlerinin çalışımasını. Brezilya müziğindeki ritmle ister istemez kalça bölgesinin sinyal aldığını ve Brezilyalı insanların niçin kalça bölgeleri ile dans yaptıklarını anladım. Ülkemizdeki bölge farklılıklarındaki müzik ve danslarında öyle olduğunu gördüm.Karedeniz müziği ile kol ve bacakların nasıl niçin hızlı ritmik olduğuğunu kemençeyi dinlediğimde ritmlerin nasıl da kol ve bacaklara hadi durmayın dediğini anladım.Egenin efe oyunlarına baktığımda davulun tokmağının ağır ağır vuruşu, klarnetin hüzünlü sesi ile birleşince işte ağır düşünerek atılan adımlarla efenin oynayışını gözümün önüne getirdim çünki müzik ve dans birbirini tamamlıyordu.Ankara bölgesi halk oyunlarında baktığımızda aynı şeyi görüyoruz.Düşünmek var olmaktir var oluşun en güzel açık seçik göstergesidir.Bende düşünürken nerelerden nerelere geldim bir anda:)Ben nasıl iz bırakacağımı düşünüyordum oysa . Çektiğim resimlerimi müzikle birleştirmek onlara dans ettirmek istiyorum onların gelecekte yaşamalarını istiyorum,tozlu raflarda yok olmalarını istemiyorum.Birde yazmak,sahtesi,yalancılığı olmayan insanlarımızı düşündürmeyi,geçmişi geleceğe taşıyan gözlerini ve kalplerini kainata yönlendirmelerine sebep olacak yazıları yazmayı sevdiğimi fark ettim.O dedi, bu dedi,şu söyledi değil,gerçekten kendi bildiğim hissettiğim,gördüğüm,yaşadığım arı,saf yazılar yazmak istediğimi fark ettim.Kendimi sorgulamalarım sonunda.İşte ben buyum gerisi yalan demeyi seviyordum.İçi dışı bir olmak basit görünsede en güzelidir,en doğrusudur. Kişi kendine hesap vermesini öğrenmişse meyve gibi olgunlaşmıştır derim hep.İyi ama bunlar neye yarar ki diyebiliriz ,meyvenin en küçük birimi olan çekirdeğin en küçük gözle fark edilemeyen ama var olduğunu bildiğimiz hücresini kalp gözü ile görmektir diyorum.İşte onu görmeye başladığımızda yaşama, yaradılmışlara, daha hoş görülü, daha iyi niyetli, daha sabırlı olmayı öğreniyoruz.Bu özellikleri farklı şekilde ,farklı zamanlarda kazanır insanoğlu.Yazmak herkesin bildiğini farklı şekilde aktarımıdır, bazıları hayallerini ,bazıları,istediklerini,bazıları öğrendiklerini yazar.Sonuçta hep yazmak olacak,arkasındanda (ikra) oku olacak .İlk yaradanda resulune cebraili gönderdiğinde İKRA demişti ,resulu ne okuyayım dememişmiydi, ondan sonrada ayet ayet öğretmemişmiydi ,tam yirmiüç yıl . Yirmiüç kromuzom dan oluşmuş insan denilen varlığı düşündüm bir an.Tıpta ilk yirmiüç kromuzom hakkında yazılanları okuyanlar bilir. İşte bende yirmiüç kromuzomlu bir insan olarak hem ikramı hemde ektibi(yazan) olmalıydım.Her canlı gibi bende bir gün dünya üstündeki yaşamımı tamamlıyacak,dünya içine gitmiyecekmiyim.Dünya üstünde iz bırakmalıyım ki kanıtım olsun.Gelecek nesiller böyle biri varmış geçmişte diyebilmeliler dedim.İz bırakmaya ömrüm yettiği sürece devam etmeliyim ,solucanlar,salyongozlarda geçtikleri yerlere iz bırakırlar,gündüzleri fark edilmezler,ama gece ışıkta nasılda parlar izleri,hiç dikkat edenler varmıdır aranızda:) Salyongazlardan güzellik kremleri yapılır, onlar kullanılır,ama kendini yada adını duyduğunda irkilenlerimiz çoktur:) Ben onlar gibi izlerimin görülüp dikkati çekilemeyenlerden değil,gerçekten dikkat çekilen ve birşeyler anlatanlardan,öğretilenlerden olmasını istediğimi fark ettim.Evet fark edilmek sözcüğünü ne kadarda çok kullandığımı fark ettim:) Fark edilmeyi niçin isteriz?Var oluşumuzu sevdiğimiz içindir.Şükredeceğimiz çok şeyimizin olduğunu bilmektir.İşte şimdi beynimin bir köşesinde nasılda hoş bir müzik sesleniyor,sizlerdede oluyordur zaman zaman (iz bırakmadan) müziği nasılda güzel çalıyor:)