Tarihi binaları ile Milas şehrinin tarih koktuğunu sokaklarını gezince öğrenmiştim. İkinci günümdü,elimde kamera gözlerim binalarda işte şimdi yanımda yeğenimve minik çocukları ile birlikte hem yürüyor,hemde konuşuyorduk.Konu nasıl döndü, dolaştı Tufana geldi.Sadece onunla ilgili konuşuyoruz.Onu çok özlediğimi fark ettim, konuştukça konuşuyoruz.Niye, nasıl, niçin sorularının cevabını ikimizde bildiğimiz halde,olay dün olmuş gibi küt diye gündemimize geldi. Oysa Tufanımız yirmiüç yaşında aramızdan ayrılmıştı on yıl önce.Şakağına dayadığı silahla sevdiği kıza gösteri yapayım derken bir anda kurşun kafatasının içine saplanmış,olduğu yere yığılmıştı.Aramızdan şaka gibi bir gecede ayrılmıştı.Sülalenin bir tanesiydi. Mavi ışıl ışıl gözleri ince uzun boyu,neşeli hali, yardım severliği ile herkesin kalbini kazanmış yağız bir delikanlıydı.Henüz askerden geleli bir yıl bile olmamıştı. Aşıktı, seviyordu, bir gün sevdiğini elinden tutup getirmişti, bak demişti ben bu kızı seviyorum hala nasıl beğendin mi? Evet demiştim, senin sevdiğini bende severim, yeter ki siz anlaşın.Gençlik bir başkadır, kanlarının en hızlı aktığı dönemdir, onunda hızlı akıyordu.Bir şaka ile şaka gibi aramızdan öyle hızlı gitti ki, hepimiz uzun süre şoku atlatamadık, çünkü herkeste ayrı bir anısı vardı.Bir araya geldiğimiz zaman kendisi ile ilgili öyle çok anılar anlatılır ki sonunda hep keşke sözü söylenir,iş işten geçmişti oysa.Uzun süre evimin önünden klaksiyon çalarak bir araba geçtiğinde hemen cama koştum,çünkü Tufanım hep öyle klaksiyon çalarak geçerdi, gizli selamlaşmamızdı canımla.Cama koşardım,sanki o geçiyormuş gibi, aklım başıma gelir,ağlayarak dönerdim geri.Doğduğu gün ve yaşadığı sürece yaşadıklarımız birbir gözümün önünden geçerdi.Çok gençti, öyle gençtiki henüz yirmiüç yaşındaydı.İşte Milasın tarih kokan sokaklarında konu birden bire nasılda ona gelmişti.Gözlerimiz doldu,en küçük bir titreşimle yağmur gibi akmaya hazır.Kaldırımın kenarında bir sokak çeşmesi var ona doğru yürüyoruz, orada biraz soluklanacağız, suyumuzu içeceğiz, yüzümüzü yıkayacağız, ona doğru yürümeye başladık, çeşmenin önünde durduk,çeşmenin duvarında Tufan….Hayratı, Ruhuna Fatiha yazıyor.Yeğenim(kız kardeşi)ve ben bir birimizin yüzüne baktık,donduk,bu nasıl bir şeydi? Yol boyunca hiç gündemde olmaması gereken aramızdan yıllar önce Tufanı ta ki bu çeşmenin başına gelinceye kadar konuşmuştuk ve şimdi çeşmenin duvarında Tufana Fatiha yazıyor. O an ikimizde şok olduk,nasıl bir şeydi bu, koca şehirde bu çeşmeye nasıl gelmiştik ve çeşmede niçin Tufan yazıyordu ve yol boyunca biz niçin hep Tufanı konuşmuştuk.İşte dedim yine anlam veremediğimiz ama yaşadığımız bir gerçek daha.Şimdi O çeşme benim için dilek çeşmesi oldu. Monalisa şiirindeki gibi o çeşme aklıma geldikçe ya da gördükçe iki Tufan içinde Fatiha diyorum. Yolunuz düşerse eğer dilek çeşmesinde ikiTufan için Fatiha okuyun, biri bu çeşmedeki Tufan için, bu da yirmi üç yaşında sadece şaka ile aramızdan ayrılan Tufan için deyin.