Hafif tatlı esen rüzgarla, ağır ağır adımlarımla sokakların arasında dolaşıyorum. Gündüzün ışığı, gürültüsü, karmaşası gitmiş, sessizlik hakim, arada bir el ele tutuşmuş, ya da birbirine sarılmış tek tük gençler aralarında fısıldaşarak yürüyüp gidiyorlar, ben onları fark ediyorum ama onların beni ne kadar fark ettiğini bilemiyorum. Sıradan biriyim sadece gecenin sessizliğini ruhumda hissederek yürümek, yürümek, yürümek istiyorum sadece. Hafif yokuşu olan sokağın başında durdum, hangi sokağa dönmeliyim dedim, karşımda dört tane sokağa açılan bir kavşaktı köşe. Yukarı doğru yürümeliyim dedim, ne zamandır o sokaktan geçmemiştim, gideceğim yere her defasında farklı yollardan geçerek gitmeyi seviyordum, işte yine öyle yapıyordum. Ağır adımlarla sağa döndüm, hafifçe kendini hissettirmeden yokuş olan sokakta yürümeye başladım. Apartmanlar sokağın iki tarafında sıralanmışla, bazı katlardan loş, bazı katlarından içeri görebileceğim kadar aydınlık olan ışık kümeleri pencerelerden dışarı sızıyordu. Pencerelerden dışarı süzülen ışıklar gibi seslerde dışarı süzülüyordu, sessizlikte bunu daha çabuk anlamıştım. Çoğu televizyondan gelen seslerdi, diziler seyrediliyor dedim içimden. Fakat oda ne? Yarı karanlık diyebileceğim bir evde hıçkırıklarla ağlayan bir kadın sesi kulağıma geldi, niye ağlıyordu? Bir an içim burkuldu, neydi onu böyle ağlatan, arada küçük çocuk sesleri, birde genç kız sesi, öfkeli, hırçın, herşeyden intikam almak istercesine bağırıyor, ağlıyor, konuşuyordu. İşte dedim yine bir aile dramı anne ve çocuklar kaderlerini yaşıyorlar, erkek sesi gelmiyor sokağa, evin erkeği şimdi nerede ne yapıyor acaba? Başka bir kadınla mı gitti, yoksa? O an düşüncelerimden ürktüm kendi kendime saçmalama, aptalca şeyler düşünme, olmaz öyle şey dedim, ama ya öyle ise evin erkeği hayatta değilse, ya da hapisteyse, ya dalar sıralanmaya başladı. Huzur aramak için çıktığım sokak yürüyüşünde huzurum bir anda kaçmıştı. İşte dedim ışıklı pencerelerin içinde bilinmeyen yaşamlar. Kapısını çalıp ne oldu diye sormak gerekir ama soramıyoruz, sana ne demelerinden mi korkuyoruz nedir? Kafamı kurcalıyor, gerçekten bu insanların yardıma ihtiyacı varsa ve bizler bunlara duyarsız yaşıyorsak insanlık nerede kaldı, nerelere gitti dedim, en kısa zamanda öğrenmeliydim, çareleri neydi ki bu ailenin annesi hıçkırıklarla ağlıyordu.Çocuklarını mı doyuramamıştı, ihtiyaçlarınımı karşılayamamıştı, çocuklarının okul ihtiyaçlarını mı giderememişti, yoksalar sıra sıra dizilmişlerdi beynimde. İşte dedim bir pencerenin içinden dışarı bakıyoruz, birde pencerenin dışından içeriye bakıyoruz, yaşamlarda görünenler birde görünmeyenler. Acaba şimdi kaç evde böyle feryatlar yükseliyor gökyüzüne ve hepsi de Allahtan yardım istiyorlar. Allahın yardım isteyen kullarına nasıl sebepler halk edip acılarını dindiriyor? Hangi kuluna ilham ediyor, git gör benim için onları sıkıntılarından kurtar diyor? Geceyi gündüze, gündüzü geceye çeviren Rabbim, sen hep bu sesleri duyuyorsun, senin işin daha zor dedim kendi kendime. Hepsi senin yarattığın kullar ve bütün dualar istekler, acılar, feryatlar, isyanlar, özür dilemeler hep senin işittiklerin ve hiçbiri diğerinden farklı değil, çünkü hepsi senin yarattığın şekil verdiğin kulların hikmetinden sual olunmaz. Bir anda Musa A.S. ile Zülkarneyin birlikte yaptıkları yolculuğu düşündüm, içim titredi. Evet dedim, sen herşeyin gerçek yüzünü bilicisin, sabaha kadar kimbilir nasıl bir düzenle hakkını tamamlıyorsundur. Pencere camlarının içinden ve dışından bakmak gibi, seninde biz kullarına gösterdiğin birde gizlediğin düzenin var. Biz aciz kulların sadece gördüğümüzle konuşan, hikmetini anlamakta zorlandığımız bir düzenin var. Huzur yürüyüşüm bir anda düşünce yürüyüşüne dönmüştü, yavaş yavaş içimdeki bilinmeyenleri düşünerek yürümeye devam ettim. İşte bir pencerenin önünden geçiyorum televizyondan sokağa elbet bir gün kavuşacağız, bu böyle yarım kalmayacak, ikimizinde saçları ak… Emel Sayın’ın sesi geliyor. Elbette dedim elbette Rabbim hepimiz bir gün sana kavuşacağız, ve işte o gün herşeyi biz kullarına açıklayacaksın , kimsenin hakkı kimsede kalmayacak. Ne kadar yürüdüğümün farkında değilim, bazı pencerelerden kahkaha sesleri bazılarından çocuk ağlamaları, bazılarından kadeh tokuşturma sesleri, bazılarından oğlum saat kaç oldu, şu internetin başından kalk artık işe geç kalacaksın, sabah uyanamıyorsun… Bazılarından kızım saat kaç oldu yarın sınavım var diyorsun hala bilgisayarın başındasın, hala ödevin bitmedimi (gerçek ödevmi, yoksa anneyi kandırma mı) diye düşündüm bir an, işte balkonda sokak lambasının ışığında elinde arada bir ateşinin gidip gelmesi ile efkarlıyım, canım sıkkın deyip problemlerini içinde çözmeyi öğrenmiş biri sigarası ile dertleşiyor, elindeki sigarayı ağzına götürüp getirmelerinde beyni çok meşgul, eli refleks olarak ağzına gidip geliyor, ben onu görüyor ve düşünüyorum, o beni fark ettimi diye düşündüm, kimbilir? Çok meşgul beyni, görme merkezi radarlarını içine kapamış diye düşündüm… Geç olmuştu, bu günlük huzur turum, her nekadar düşünce turuna dönüşmüş olsada kendimce memnundum, tatlı esen rüzgarla bahçelerden gelen gece kokusunu veren çiçeklerin kokusunu bol bol içime çekmiştim, çam ağaçlarının mis gibi çam kokusunu ciğerlerime çekmiştim, spor salonlarında üstüne ücret verip yapacağım spordan daha sağlıklı bulduğum sporumu yapmıştım, düz yol, yokuş, merdiven çıkma, temiz hava bol gıda. Ohh Ruhum ve bedenim ikinizide seviyorum sizinle böyle başbaşa olmayı seviyorum, iyi ki benimle yaşıyorsunuz dedim, yavaş adımlarla evime döndüm. Bu gece de sessizliğin içinde seslerle birlikteydim.
ABLACIM ELİNE SAĞLIK ÇOK GÜZEL YAZMIŞSIN.ASKERDE TELSİZ ASKERİ OLDUĞUM HALDE YAZIM HATASI BULAMADIM.ROMAN GİBİ GELDİ BANA BİR KİTAP YAZSAN ÇOK GÜZEL OLURDU. HERHANGİ BİR KİTAPTAN ALINTI DEĞİLDİR UMARIM. :)(GÖLGE ASKER)