Tarih Kokan Şehir

Egenin çukurda kalmış Milas ilçesi ,etrafını yüksek tepelerle çevrilmiş,sıradan bir yer olarak görürüz,Bodrum tatil şehrine giderken.Oysa şehrin içini gezdiğimizde hiçte öyle olmadığını fark ederiz.Sokaklarının arasında gezdiğimizde.İki günlük gezimde elimde kameramla görüntülemek istedim bu tarih kokan şehri, işte o zaman birbirine üstü yuvarlak,dikdörtgen kolonlarla çevrili, birbirine bağlı daracık sokaklarla ayrı bir dünya gördüm.Daracık sokaklar küçücük balkonları,ahşap işlemeleri ve üzerlerindeki kapı üstlerindeki tarihler ve arapça yazılarla karşılaştığım zaman merakım dahada arttı.Kapı tokmakları ile sokak çeşmeleri ile kapılarındaki ilginç işlemeleri ile posta kutuları karşımda duruyorlardı.Bakmak ve görmek, işte şimdi bakıp gördüğüm bir tarih vardı karşımda.Merak hem iyi hem kötü derler, benim için merak öğrenmek geçmişi tanımak,insanları anlamaktır. Sokakların arasından geçerken,öyle farklı el sanatları ile bizde bir zamanlar bu dünada yaşadık,böyle kapılar ,böyle binalar böyle evler yaptık diyen geçmiş insanların seslerini duyar gibi oldum.Portakal ağacından sarkan meyve ve yaprakların arasından çatıdan akan suların aşağıya  akan ,tenekeden yapılmış su borusu üzerine Ay yıldız kabartma olarak yapılmış, biranda gözüme çarptı.İşte dedim bunu yapan, ya da bu evde yaşayan her kimse bayrağımıza olan aşkını buraya nakşetmiş. Şimdi ruhu kimbilir nerelerde ama aşkını kazımış (bayrağının). Çiçek sevgilerini gördüm, eski tahta çerçeveli,parmaklıkları tahta rengi ile ben çok zamandır buradayım,yağmura,kara,soğuğa, sıcağa,depremlere hep şahitlik yaptım diyen dikdörtgen küçük pencere önüne küçük saksılara dikilmiş çiçekleri ile hala yaşadığını haykıran tarih kokan bir binanın önünden geçtim .Bir elimde minik bir çocuğun minik eli, diğer elimde kamera,arada minik eli bırakıyorum kameramı ayarlıyorum,bunları çekmeliyim,çoğa kalmaz buraları da  insanlar yok ederler diyorum. Heyecanlıyım sanki büyük bir müzeyi geziyorum,açık hava sinemaları,tiyatroları,bilirim ama bu açık hava müzesi dedim içimden. Müze  kelimesi bir anda beynimde şimşek çaktırdı, bu kadar eski evlerin bulunduğu bir şehirde bir müze olması gerek diye düşündüm. O da ne? Biraz ileride bir ok, müzeye gidiyor yazıyordu, ayaklarım bir anda okun gösterdiği yöne döndü,görmeliyim dedim ,hızlı adımlarla yürümeye başladım,sora sora Bağdat bulunurmuş,bende Bağdatı değil ama müzenin yerini buldum.Bahçede sıra sıra kapaklı taştan kabirler,içlerindeki ölen insanlara neler oldu acaba diye düşündüm bir an.Öldükten sonra kendilerine en iyi mezarları yapan insanları toprağın altından çıkartan diğer insanlar,mezar taşları tabut olarak şimdi müze bahçesinde yerlerini almış, insanları yine toprağa karışmıştı.Düşüncelerimle hepsini tek tek dolaşırken bir anda müze giriş basamaklarından bir ses geldi kulağıma,şuradaki güneş saatıdır diye ses geldi,başımı sesini geldiği  tarafa çevirdim,bizim bildiğimiz saatlere benzer bir şey arıyorum, baştan üçüncüsü diye tekrar seslendi.Adımlarım bir anda o yöne gitti. Fakat saate benzer bir şey göremiyorum,bu mu diye işaret ettim,evet diye yine cevapladı,müze merdivenlerindeki ses.Eğildim dikkatle inceledim,saati gösteren hiç bir rakam yoktu,sadece yuvarlak dünyayı dört eşit parçaya bölmüşler , iç bükey bir oyuntu ile kuzey kutbundan aşağıya doğru inen Meridyen çizgiler vardı karşımda.İnsanlar meridyenleri bulmuştu demek ve kağıt kalemin bilinmediği dönemde gelecek nesle aktarımdanda vaz geçmemişlerdi,bu bir saat değil. Meridyenleri biliyoruz diyen bize sanki mesaj bırakmak istemişlerdi. Hangi zamana  aitti? Taşların üzerine ne kadar düzgün oyarak o döneme ait yazıları ile yine geçmiş insanlar bizlere bir mesaj bırakmışlardı.Bizler bakıyoruz,anlayamıyoruz, bizlere kimbilir neler anlatmak istiyorlar . Bir an düşündüm ,şimdi ben ve çok insanlar birşeyler yazıyoruz kağıtlara vs. bir yüz yıl sonra geriye ne kadarı nasıl ulaşacak acaba,ya da bu yazdığımız lisanları kaç kişi okuyabilecek anlıyabilecek? Olsun dedim,geçmiş insanlar umutlarını hiç yitirmemişler,bize meridyeni vb. lerini bırakmasıydılar şimdi üzerine yeni ilaveler koyamazdı insanlar. bende kendime düşen görevi yapmalıyım, bir gün belki yolu Milasa düşen birileri yazılarımla Milası birleştirir, hiç belli olmaz. Eve döndük,elimdeki küçük el artmıştı,kardeşini okul saati dolmuş ,okuldan almıştık:) birlikte eve döndük.Ben heyecanlıyım ev sahibine anlatıyorum. Ev sahibi evet dedi burası tarih kokuyor, bina yapımlarında ilk temel kazmada jandarma vb. bir grup heyet gelir onların kontrolunda temel kazılır, çünkü her an bir lahit mezar, bir başka şey çıkabilir. Kontrolsüz kendi bahçesinde bile ,hiç kimse ev yapmak için temel kazamaz. Tarih kokan şehir diye düşünmüştüm,eski ,dar sokaklar arasında dolaşırken,yanılmamıştım.Evden bir minik eli okula bırakmak için çıktığım evden,bir tarih kokan şehirle dönmüştüm. Müze içinde sergilenenler,onları tek tek bakıp,düşünüp,anlamak gerek. Kıyafetleri,kullandıkları eşyalar,yaptıkları malzemeler, yapımda kullandıkları aletler.Aletler dedim minicik el aletleri ile taşların üzerine ne kadar zamanda o güzel ,oyarak yazdıkları yazılar,geçmiş insanlarda boş durmamışlar,herkes kendi bildiğini yapmış. Tarih kokan şehrin bir kaç defa yok olduğu söylendi,depremlerlemi,sellerle mi? henüz bu konuda tam bilgi edinemedim,eğer bir gün yolum yine bu tarih kokan şehre düşerse,onuda öğreneceğim.

Paylaşmak güzeldir

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Süre doldu. Lütfen kodu yenileyerek tekrar yazınız.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.