Konvoyumuz taşlı, topraklı köy yollarından geçerek, gökyüzüne dokunacakmışık kadar gökyüzene yakın bir tepede durdu. Sağ taraf uçurum ve uçurumun uçlarında sıralanmış çalı, çırpılar dizisi, sol tarafta kalacağımız ev. Geldik dediler, arabalarımız arka arkaya sıralandı ve durdu. Merkez ne kadar sıcaksa burasıda o kadar sisli bir gökyüzünün altında serin bir yer. Herkes tek tek oflamalarla, tıslamalarla arabalardan inmeye başladı. Yol yorgunluğu, gerginlik, heyecan, merak iç içe karışmış ruh hallerimizle biz nereye geldik böyle sorgulamaları başladı. Geldiğimiz ev sahipleri üst katta kalacaklarmış, bizlerde alt katta kalacağız. Tipik arap evlerini bilirmisiniz bilmem ama ben çok gördüm. Ortada kocaman bir geniş alan etrafındada odalar dört tarafında sıralıdır. Bütün oda kapıları o meydana açılır. Bir odadan diğer odaya geçerken meydandan geçmek gerekir. Meydan geniş üst kattada aynı model ev sahiplerinin kaldığı yer var. Kaldığımız sürece ev sahiplerini hiç görmedik. Sadece kendileri hakkında öğrendiğimiz üst katta kaldıkları birde on beş günde bir devletin tankerle gönderdiği içme sularının depolarında olduğunu, suyu sadece içme için kullanabileceğimizi, kullanma suyumuzu kendimizin temin etmemiz gerektiği haberleri ile gıyaben tanımış olduk. İşte şimdi gerçek yaşam savaşı başlamıştı. Çocuklarımız küçük, su yok, odalar az ve tam on dokuz kişiyiz, irili ufaklı. İki oda bir mutfak birde ortadaki meydan boşluğu. Çocuklu anneler bir odada birlikte balık istifi gibi yatacaklar. Yer yatakları bulunanlarla herkes kendine bir yer bulup yapacak ve yatacak. Çocuksuz anneler biz çocuklarla aynı odada kalmak istemiyoruz, diğer odada biz yatacağız dediler. Erkekler ne olacaktı? Onlarda meydandaki boşlukta kendilerine yerde buldukları eşyalarla yatak yapacaklardı. Şimdilik sorun çözülmüş görünüyordu. Birde yemek işi vardı. Ondokuz kişilik yemek yapılmalı, hazırlanmalı, bulaşıklar yıkanmalıydı. Yeni bir düzen kurulması gerekiyordu. Tek aile gitmiş, çoğul toplu yaşam başlamıştı. Şirket aileleri birbirini yeterince tanımıyordu daha önce. Şimdi kader onları bir araya getirmişti. Eşlerde aynı şirkette farklı bölümlerde çalışıyor, belkide onlarda kadınlar kadar acabalı bir yola girdiklerinin farkındalar. Şirket mutfağında aşçı olarak çalışan arkadaş ben yemeklerinizi yaparım dedi, ama bana yardımcı olmanız lazım. Soyma vs.lerde. Tamam çok kişiye nasıl yemek pişirilir bilen bir arkadaşımız vardı şükürler olsun. Bulaşık yıkama işte susuzluk nedeni ile bu iş zor olacaktı. En az bulaşık çıkması lazım, bunu anladık. Sofra kurma bunuda sıra ile yapmalıyız, buda çözülmüş görünüyor. Akşam oldu ilk gün herkes elinden geleni yaptı birlikte yemekler pişirildi, sofralar kuruldu, yemekler yenildi, çaylar içildi. Herkes yol yorgunu bir an önce uyumak istiyor, bir gece öncede sokaklarda sabahlanmıştı. Konuşulduğu gibi herkes yerlerini yaptı, yattı. Yerde yanımda iki küçük kızı ile yatan bayan arkadaş birden öğürme, kusma ile yatağından fırladı, odayı kusmuk kokusu kapladı, nasıl kötü kokar bilenler bilir. Herkes ayakta ne oluyor soruları odada uçuşuyor, arkadaşı boşluk meydana çıkardık etrafı temizledik, meydandaki erkeklerde seslerimize uyandılar .Ortalık sakinleşti tekrar yatmaya odalarımıza döndük, uyuyacağız uyumak ne mümkün, biri ayağını uzatmış,ayağı başkasının yüzünde, diğerinin ayağı bir başkasının omuzunda, rahat edemeyen çocukların ağlamaları, gaz kokuları yatak odası değil sanki balık deposu, herkes perişan, yorgun, evini yatağını istiyor çare yok katlanacağız. Sabah oldu nihayet, geceler ne uzunmuş meğer o zaman anladım. Henüz bitmedi… 5. bölümde görüşelim.
Yerde 2 çocuğu ile yatan genç kadın… Onlar annem, özge, ben olsak gerek…
Ne güzel yazmışsın hatırlayamadığımız anılarımızı senden öğrenmek ne güzel…
Ben bunları çok net hatırlıyorum..Şirkete giderken yolda sirenler çalmaya başlamıştı bi sığınağa saklanmıştık..Ne kötüydü..