Gökyüzü ve yeryüzü siyah beyaz(sanki negatif resim gibi)Bir anda kocaman kara parçası yavaş,yavaş geriye geriye gidiyordu,iki ayrı girintili,çıkıntılı adacık oldu bir anda.Büyük bir şehir bir anda iki ayrı şehir olmuştu. İnsanlarda hiç telaş yoktu,sanki hep bu olayı yaşıyorlarmış gibi bir haldeydiler. Ben şaşkındım,ürkmüştüm. Oysa bulunduğum yerden ayrılan kara parçasının karşı tarafına gidiyordum, ne olmuştu bir anda. Yanımdan bir kişi ayrılan kara parçalarının arasındaki dumanlarını gördüğüm suyun içine kollarını öne doğru uzattı,gerildi ve atladı,yüzürek karşı kara parçasına geçti. Şaşkınlığım arttı,suyun dumanları çıkıyordu,suya atlayana hiç birşey olmamış,hatta mutlu. Suya atlıyan kişininde rengi siyaha yakındı. Yakınımda duran bir başkasına sordum su sıcak değil mi,suya atlayan kişi korkmadımı, yüzerek nereye gidiyor ?
-Su sıcak değil,hatta çok güzeldir, sende girebilirsin, biz hep böyle geçeriz karşıdaki karaya.
-Bende karşıya gidecektim, fakat kara parçası ayrılınca bu tarafta kalmıştım. Ürkek adımlarla kara parçasının sivri uçlu kayalarına tutunarak sıcak suya doğru indim,ve yavaşça atladım. Gerçektende su gökyüzüne yükselen dumanlarına rağmen ılık ve ferahlatıcıydı. Yüzerek karşıdaki karaya ulaştım. Orası bir başkaydı. Çakıl taşlı dar yollar ve bahçeli tek katlı eski tarihi evler sıralıydı,çiçekler beyaz renk hakimdi etrafta. Bir kaç kadın sokakta yürüyorlar,kendilerini tanımıyorum, onlarda beyaz tenliydiler,gördüklerimden hiç etkilenmiş bir halleride yoktu.
Buraya ilk defa geldiğim ve gördüklerimi anlayamadığım için yolda yürüyen beyaz tenli hafif topluca kadınlara sordum.
-Biraz önce koca şehir bir anda ikiye ayrıldı,dumanları gökyüzüne yükselen sularla araları doldu, siz burada nasıl sakin ve hiç bir şey olmamış gibi rahatça sokakta gezebiliyorsunz?
-Biri yüzüme baktı,şimdi onunda benim şaşkınlığıma şaşırdığını gördüm cevap verdi.
-Bu hep olur ,cücü isterse,yapamıyacağı bir şey yoktur.
-Cücü de kim ki? Şaşırma sırası bana gelmişti.
-Nasıl yani ? hep böyle derken,ne demek istiyorsun?
-Dört saat sonra tekrar şehir birleşir.
Öyle sıradan günlük bir olayı söyler gibiydi. Şaşkındım. Her gün dört saat kara ikiye ayrılıyor,arada dumanları gökyüzüne yükselen sular doluyor, insanlar yüzerek gidecekleri yere gidip geliyorlar herşey onlar için doğal.
Yürüyerek etrafı gezmeliyim,daha nasıl şeyler var görmeliyim. Gittiğim yol dar,çakıllı gittikçe yukarı doğru dağ yoluna dönüştü. En tepeye çıktım. o da ne? Dikdörtgene benziyen ,eski yayla çadırlarında yörük kadınlarımızın giysi yaptıkları kumaşın benzeri bir yer. Dikdörtgen çadır , içinden kadınlı erkekli sesler geliyor. Sanki kendi dillerinde dua ediyorlardı.
Kapısında iki genç kız, birini tanıyorum konuşma ve işitme özürlü. Beni görünce sevindi. Dikdörtgen çadırın içinden gelen seslerin ne olduğunu sordum.
-İçerde bir çok farklı özürleri olan insanların olduğunu söyledi.
Bir anda yakınmıza elinde bıçak tutan, güneşten bronzlaşmış teni olan iri kıyım bir erkek belirdi. Yüzünde öfkeyi görüyorum,san ki bana saldıracakmış gibi duruyor. Konuşma özürlü olan tanıdığım genç kız bana bir şey yapmamasını söylüyor erkeğe, oda sanki onun sözünü dinliyor,bir anda bana saldırmaktan vaz geçiyor, büyük bir hışımla çadırın kapısından içeri giriyor, o anda çadırdan dışarı çığlık sesleri yükseliyor.
İçim ürperiyor, içerde büyük bir katliam oluyor. Hızla yokuş aşağı geriye koşarak iniyorum. Dar patika yollardan dumanları yükselen sularla çevrili yeni yollarda gidiyorum. Bir anda elinde bıçağı ile aynı erkek arkamdan geliyor. Yerden avucumun içi kadar bir taş alıp erkeğe fırlatıyorum,tam isabet kafasına geliyor ve yuvarlanarak dumanları gökyüzüne yükselen suların için gömülüyor. Öldüğünü görüyorum.
Alo sesi ile birden bire irkiliyorum, gördüğüm bir rüyaymış şükürler olsun. Öyle net ve kesintisizdi ki hala etkisindeyim.
Yorumlar kişilere, bakışlara göre farklılıklar gösterecektir, benim yorumum bir insan vücudunun çalışmaları ile ilgili bir rüya görmüştüm, fakat hangi organla ilgili henüz emin değilim.